İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bengüsu Mirasoğlu (UAA'96), T.C. Cumhurbaşkanlığı himayesinde, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı uhdesinde ve TÜBİTAK MAM Kutup Araştırmaları Enstitüsü koordinasyonunda gerçekleştirilen 8. Ulusal Antarktika Bilim Seferi'ne 24 kişilik ekibin doktoru olarak katıldı. Antarktika’ya ayak basan ilk Üsküdar Amerikanlı olarak orada okulunun bayrağını açması hepimizi gururlandırdı. Mart başında ülkeye dönen Mirasoğlu, bu maceralı yolculuğu CONNECT'e anlattı.
Antarktika’dan döner dönmez davetimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Yolculukla ilgili sorulara geçmeden önce sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Davetiniz için ben de çok teşekkür ederim. Sizlerle bunu paylaşmak gerçekten heyecan verici. 1996 yılında Üsküdar Amerikan'dan mezun oldum. Bizler, son kız sınıfıydık; bizden sonra okul karma hale geldi. Liseden sonra İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesini kazandım, ardından uzmanlık sınavına girdim. Sualtı hekimliği ve hiperbarik tıp bölümünde asistanlığımı yaptım ve uzmanlığımı aldım. Çeşitli aşamalardan geçtikten sonra İstanbul Tıp Fakültesinde, nam-ı diğer Çapa’da çalışmaya başladım.
Sualtı hekimliği ve hiperbarik tıp alanına nasıl yöneldiniz?
Fakültenin sonuna geldiğinizde, uzmanlık sınavı olan TUS’a giriyor ve çeşitli tercihlerde bulunuyoruz. O yıllarda bizim fakültemizin beyin cerrahisi bölümünde hoca olan bir aile dostumuz vardı. Bu bölümden, o bahsetti. Ben de inceledim; hem içeriği hem de doğaya yakınlığı nedeniyle çok ilgimi çekti. Tercihimi buradan yana kullandım. Kazandım ve asistanlığımı yaptım. İyi ki de yapmışım.
Antarktika zorlu bir coğrafya. Doğa, outdoor sporlara merakınız var mıydı?
Hem ben hem de ailem outdoor konularına meraklıyız. Zaten bu bölümü seçmemde ya da burada mutlu olmamda doğaya olan merakımın da etkisi var. Biz sürekli doğa yürüyüşleri, trekkingler, hikingler, koşular, dalışlar, tırmanışlar yapan bir aileyiz. O yüzden bizim gibi doğayla iç içe olan insanlar için Antarktika bu işin zirvesi olarak tanımlanabilir. Ama bu şekilde; yani bir turistik gezi değil de bir kurumu ya da ülkeyi temsil ederek gitmek çok daha farklı tabii. Zira orada bir sorumluluk alıyorsunuz.
Antarktika'ya gideceğiniz belli olunca neler hissettiniz?
Çok heyecanlandım. Zaten benim için en başından beri heyecan vericiydi. Hep başkalarını gönderiyordum... Bu sefer gideceğimi öğrenince inanamadım. İnsan biraz da korkuyor tabii. Çok uzağa, hiç kimsenin olmadığı bir yerlere gidiyorsunuz. Çok önemli bir sorumluluk alıyorsunuz. Oradaki tüm araştırmacıların sağlığının sorumluluğu sizde. Tüm bunlar insanı ürkütüyor doğal olarak. Ama aynı zamanda çok da heyecanlı.
Sefer öncesi neler yaptınız?
Öncelikle sefere katılacak tüm araştırmacıların kapsamlı sağlık kontrollerini yapıyoruz. Belirli bir sistemle ilerliyoruz. Çok uzun zaman üstünde çalıştığımız, geliştirdiğimiz bir sağlık muayene düzeni var. Bütün araştırmacıları o standartlara göre muayene ediyoruz. Muayene sırasında dişlerinden tuttun parmak ucuna kadar, hemen her detayı kontrol ediyoruz. Çünkü orada sağlık olanaklarına çok uzaksınız. Burada amacımız kimseye elemek değil, çünkü zaten çok küçük bir gruptan seçilenler gidiyor. Diğer bir ifadeyle bin kişinin arasından en iyi dört kişiyi seçmiyorsunuz da, zaten var olan insanları oraya hazır hale getirmeye çalışıyoruz. Hem gidecek kişinin hem grubun hem de seferin sağlıklı bir şekilde gidip dönmesi için çaba harcanıyor. Oradayken bir kişiye bir şey olması demek, bütün seferin sekteye uğraması anlamına geliyor. O yüzden çok ciddiye alınıyor bu muayeneler. Bütün araştırmacıları hazır hale getirdikten sonra, işimizin ikinci aşaması yola çıktığımız zaman başlıyor. Bunun dışında da gitmeden önce bazı hazırlıklar yapılıyor. Üç günlük bir eğitim kampı oluyor. Hem teorik hem pratik olarak Antarktika'yla, gemiyle ve doğada yaşamla ilgili eğitimler alınıyor. Sabahtan başlayıp gece yarılarına kadar süren eğitimler bunlar. Sonra geriye sizin kişisel hazırlıklarınız kalıyor. Benim için mesela ilaçların ve tıbbi malzemenin hazırlanması gibi. Grup uçağa binmek üzere havaalanında toplandığı andan itibarense bütün sağlıkla ilgili konulardan biz sorumlu oluyoruz. Ta ki geri dönüp uçaktan inene kadar. İkinci aşaması da o.
Antarktika zorlu bir coğrafya kuşkusuz. Doğa, outdoor sporlara merakınız var mıydı?
Outdoor konulara merakımız var. Evet merakım var. Benim de var, ailecek de var. Zaten bu bölümü seçmemde ya da burada mutlu olmamda bununla alakalıdır. Biz sürekli doğa yürüyüşleri yapan, trekkingler, hikingler, koşular, dalışlar, tırmanışlar falan bunlara zaten merakımız vardı. O yüzden bizim gibi merakı olan insanlar için Antarktika böyle bir merakın en tepesi diyebilirim. Ama bu şekilde gitmek, yani bir turistik gezi değil de bir kurumu temsil ederek ya da ülkeyi temsil ederek gitmek çok daha farklı tabii ki. Orada bir sorumluluk alarak gitmek.
Antarktika'ya gideceğiniz belli olunca neler hissettiniz?
Çok heyecanlandım tabii ki. Zaten en başından beri hep heyecan verici benim için. İnsanları hep gönderiyorum, gönderiyorum... Bu sefer kendim gideceğim belli olunca, ilk başta bir inanamama durumu oldu. Aslında benim kararıma bakıyordu hep. Sonra da biraz tabii insan korkuyor. Yani bir korkutucu tarafı da var. Çok uzağa gidiyorsunuz. Hiç kimsenin olmadığı bir yerlere gidiyorsunuz. Çok önemli bir sorumluluk alıyorsunuz. Oradaki tüm araştırmacıların sağlığının sorumluluğunu alarak gidiyorsunuz. Bir ürkütücü tarafı da var tabii o yüzden. Ama çok heyecanlı.
Sefer öncesi neler yaptınız?
Bu sefer öncesinde biz öncelikle bütün araştırmacıların burada çok kapsamlı muayenelerini yapıyoruz. Belirli bir sistemimiz var. Çok uzun zaman üstünde çalıştığımız, geliştirdiğimiz bir sağlık muayene düzeni var. Bütün araştırmacıları o standartlara göre muayene ediyoruz. İşte laboratuvarlarına bakıyoruz. Bazı görüntülemeler yapıyoruz. Bütün fiziki muayenelerini yapıyoruz. Her türlü değerlendirmeden geçiriyoruz. Dişlerinden tuttun da parmak ucuna kadar neredeyse her yerlere bakılıyor. Çünkü orada çok uzaktasınız ve sağlık olanaklarına çok uzaksınız. Burada amacımız tabii kimseye elemek değil. Çünkü zaten çok küçük bir gruptan gidiyor bu insanlar. Böyle bin kişinin arasından en iyi dört kişiyi seçmiyorsunuz da, zaten elinizdeki yani gidecek olan insanları oraya hazır hale getirmeye çalışıyoruz. Çünkü hem kişilerin sağlığı için hem gidecek herkesin sağlığı için çok önemli bu. Hem de tabi seferin devamlılığı için önemli. Bir kişiye bir şey olması demek, bütün seferin kalması demek oradayken. O yüzden çok ciddiye alınıyor bu muayeneler. Bunları tamamlıyoruz. Bütün araştırmacıları hazır hale getirdikten sonra, varsa bir problemleri çözdükten sonra da ikinci aşaması zaten yola çıktığımız zaman başlıyor. Bunun dışında da gitmeden önce bazı hazırlıklar yapılıyor. Üç günlük bir eğitim kampı oluyor. Hem teorik hem pratik olarak Antarktika'yla ilgili, gemiyle ilgili, doğada yaşamla ilgili teorik pratik eğitimler alınıyor. Sabahtan başlayıp gece yarılarına kadar süren eğitimler var. Bunları da tamamlandıktan sonra sizin kişisel hazırlıklarınız kalıyor geriye. Benim için mesela ilaçların hazırlanması, tıbbi malzemenin hazırlanması gibi. Kendi üstünüzü, başınızı, çantanızı hazırlıyorsunuz. Bunlar ayrıca sürüyor. Gittikten sonra da zaten uçağa bindiğiniz andan itibaren, yani orada toplanıp havaalanına ulaştıktan sonra da bütün sağlıkla ilgili konulardan, benim için öyleydi en azından sağlıkla ilgili konulardan biz sorumlu oluyoruz. Ta ki geri dönüp uçaktan inene kadar. İkinci aşaması da o.
"Yolculuk çok uzun. İstanbul'dan yola çıkıp Brezilya'nın Sao Paulo şehrine direkt uçuş. Sao Paulo'da biraz durduktan sonra Şili'ye, Santiago'ya. Santiago'da biraz bekledikten sonra yine Şili'nin güneyinde Punta Arenas şehrine. Punta Arenas'tan da tekrar uçakla King George Adası'na. Buradan sonra da gemiye geçiliyor ve gemi yolculuğuyla kampımızın olduğu Horseshoe Adası'na gidiliyor. O da yaklaşık bir hafta kadar sürüyor."
Antarktika'ya ulaşma yolculuğu nasıldı?
Yolculuk çok uzun. İstanbul'dan yola çıkıp Brezilya'nın Sao Paulo şehrine direkt uçuş. Sao Paulo'da biraz durduktan sonra Şili'ye, Santiago'ya. Santiago'da biraz bekledikten sonra yine Şili'nin güneyinde Punta Arenas şehrine. Punta Arenas'tan da tekrar uçakla King George Adası'na. Buradan sonra da gemiye geçiliyor ve gemi yolculuğuyla kampımızın olduğu Horseshoe Adası'na gidiliyor. O da yaklaşık bir hafta kadar sürüyor. Uçak yolculukları da iki gün sürüyor bekleye bekleye gittiğiniz için. Ama King George'dan bindikten sonra Horseshoe'ya varmak bir haftaya yakın sürüyor deniz yolculuğuyla. Bazen deniz çok düzgün oluyor, bazen dalgalı oluyor. Gemiye alışkın olan var, olmayan var, biraz zorlu. Özellikle ilk günler...
Antarktika'da nasıl koşullar var, çok soğuk mu?
Soğuk tabii ama düşünüldüğü kadar değil. Mesela bunu anlatırken biraz zorlandım; “Çok soğuk değil mi” diye soruyorlar. Çok soğuk ama, bir eksi kırklarda değil. Donmuyorsunuz yani. Durursanız üşürsünüz, ama buz tutmuyorsunuz en azından. İlk gittiğimizde mesela biraz kar vardı. Kar yağdığı veya rüzgârın şiddetli olduğu zamanlar var. Ama kar yağdığında bir anda her yer bembeyaz oluyor. Bir saniyede hava değişiyor. Gittiğimizde hava sıcaklığı eksi beş ila eksi on arasında değişiyordu. Tabii ona göre korumalı kıyafetleriniz var. Güneş olduğu zaman birazcık daha ılık oluyor. Rüzgâr olduğu zamanlar çok soğuk. Oranın insanı jilet gibi kesen bambaşka bir rüzgârı var. Şiddetli şekilde estiğinde yüzünüzün kesildiğini zannedebilirsiniz. Denizdeki durumsa hava koşullarına göre değişiyor.
Antarktika'da günlük rutininiz nasıldı, neler yapıyordunuz?
Sefer boyunca her şey standart ve çok programlı biçimde ilerliyor. Kısıtlı bir süreniz var ve onu en iyi şekilde kullanmaya çalışıyorsunuz. Yeterli alan olmadığı için yemekler toplu olarak değil, iki grup olarak yeniyor. Sabah yedi-yedi buçuk gibi kalkıp en geç sekiz buçuk gibi botlarla karaya hareket ediliyor. Yani herkes görevine gidiyor... Kimin o gün ne iş yapacağı bir gece önceki toplantıyla kararlaştırılıyor. Herkes önce karaya çıkıp kampa gidiyor ve orada son hazırlığını yapıyor. Ve işi bitene kadar karada kalmaya devam ediyor. İşi denizdeyse botun üstünde kalmaya devam ediyor. O gün işiniz ne zaman biterse gemiye öyle dönüyorsunuz. Geceleri de hava aydınlık olduğu için saat onlara, on birlere kadar çalışan arkadaşlarımız vardı. Herkes döndükten sonra toplantı yapılıp ertesi günün kararları alınıyor. Gemide salona benzer küçük bir alan vardı, sosyalleştiğimiz bir yer. Biraz sohbetin ardından herkes çok yorgun olduğu için kamaralarına çekiliyor.
Antarktika için medeniyetin ulaşmadığı yer deniyor. Orada olmak ve gemide yaşamak size neler hissettirdi?
Gemide yaşamak benim için zor olmadı, yabancısı değilim. Çünkü görev icabı gemilerde çok kalıyoruz. Benim işimin bir kısmı bu zaten. Çünkü dalış işlerinde bulunuyoruz. Bundan çok daha küçük gemilerde, şantiyelerde kaldım. Mesela bizler Avrasya Tüneli yapılırken de oradaydık. Bir buçuk sene neredeyse şantiyede yaşadım. Bundan çok daha zorluydu koşullar, onu söyleyebilirim. Ama uzun süre gemide yaşadıktan sonra karaya çıktığınızda çok özel bir his oluşuyor. Oradaki sessizlik ve doğa başka hiçbir yere benzemiyor. Medeniyetin ulaşmadığı diyorsunuz, ama gittiğimizde orada tur gemileri gördük. Çok turist gemisi vardı mesela. Kocaman kocaman gemiler geliyor.
Antarktika iklim değişikliği, buzulların erimesi gibi konularda sıkça gündeme geliyor. Orada neler gördünüz?
İklim değişikliğini birebir hissediyorsunuz; buzulların gümbür gümbür indiğini gördük mesela.
Bazıları bunun doğal bir süreç olduğuna inanıyor. Önceki yıllarda bu seferlere katılan araştırmacılar, bu yıl denizdeki buzların ve buzdağlarının hayli fazla olduğunu, bu kadarını beklemediklerini söylediler. Bu durum gemilerin seyrini zorlaştırıp güvenlik açısından tehlike oluşturabiliyor. Orada geceler her ne kadar aydınlıksa da gidilecek her yere projektörlerle gidiliyor. Bu senenin farklı bir özelliği de kuş gribinin etkilerinin görülüyor olması. Kıtanın farklı yerlerinde de kuş gribi var ve bu nedenle bazı yerlere giriş yasaklanmış. Hastalığın oraları da etkilediğini görmek üzücü gerçekten.
Orada olmak insana neler hissettiriyor? Karşılaştığınız zorluklar oldu mu?
Güzel ve çok ayrıcalıklı bir şey orada olmak. Doğanın içinde olmak bambaşka. Bazen insan nerede olduğunu unutuyor, ama sonra hatırlayınca bir anda heyecana kapılıyor. Ailenizden, evinizden, sevdiklerinizden uzakta olmak zor tabii. Ama oranın bir parçası olmak bambaşka. Zor olan başka bir şey de Antarktika'da kararı hep havanın vermesi. Sen istediğin kadar plan yap; son sözü hava söyler. Sahaya çalışmaya gitmeniz bile hava koşullarına bağlı. Yani rüzgâr 25 knotun üstündeyse bot çıkamıyor ve gemide kalıyorsunuz. Rüzgâr günlerce öyle eserse hiçbir yere gidemez ve çalışmanızı yapamazsınız. O yüzden çok önemli o ayarlamaları yapmak. Neyse ki böyle bir şeyle karşılaşmadık. Çok pırıl pırıl tertemiz, sağlık açısından da hiç problem olmayan bir sefer geçirdik. Yanlış hatırlamıyorsam 20 Şubat’ta dönüş yolculuğuna başladık.
Antarktika’da UAA bayrağını açmak aklınıza nasıl geldi?
Bunu yapmak hep hayalimdi. Gidip böyle bir şey yapacağım diyordum. Herkes kendi kurumunun, üniversitesinin bayrağını getiriyor zaten. Biz de kendi fakültemizin bayrağını götürüyoruz. Ama ben hep derdim ki, Üsküdar Amerikan’ın bayrağını da götüreceğim; buraya ait hissettiğim kadar Üsküdar Amerikan'a da ait hissediyorum. Lise aidiyetimiz çok fazla. Mezunlar Derneğinde sınıf arkadaşım var, bana okulun bayrağını bulması için başının etini yedim. Orada farklı noktalarda çekimler yaptım ve kendimi çok mutlu hissettim. Ama bu fotoğrafların herkesi bu kadar mutlu edeceğini hiç düşünmemiştim; çok sevindim. Böyle bir yerde olmanın, bizim bayrağımızın orada açılmasının, ismimizin orada geçmesinin, herkesi bu kadar sevindireceğini bilsem daha da çok çabalardım.
Bu bayrakla size Antarktika'ya ayak basan ilk Üsküdar Amerikanlı diyebilir miyiz?
Bildiğim kadarıyla Üsküdar Amerikan’dan Antarktika’ya gelen yok. Buradan gidenlerin hepsini ben gönderdim zaten. Dediğim gibi bu sekizinci sefer. Bundan önceki yedi seferde giden herkesi biliyorum. Bütün muayenelerini biz yaptık, olsaydı muhtemelen bilirdim. Bizden giden yok diye düşünüyorum ama başka ülkelerde yaşayan mezunlarımız da var, onların arasından giden varsa, bilemiyorum. Türkiye’den bu seferlere katılan tek UAA’lı benim.
Üsküdar Amerikan Lisesinin hayatınızdaki yeri ve önemi nedir?
Bu soruyu mezunlarımızdan veya bizim sınıfımızdan kime sorsanız, aynı cevabı verir sanırım. Okulun hayatımızda çok önemli bir yeri var. O yıllarda okula çocukken girip genç kız olarak çıkıyordunuz. Biz 11 yaşında hemen ilkokuldan sonra başlıyorduk. Kişiliğinizin, davranışınızın, çalışma yöntemlerinizin şekillenmesi aslında birazda okulun sayesinde oluyor. Yaptığım bir sürü şeyde okuldan edindiğim bazı özellikleri hissediyorum. Okulun bizi şekillendirdiğini düşünüyorum. Sivriliklerimiz de oluyordur muhtemelen, ama çok çok büyük bir yeri var. En azından kendim için söyleyebilirim, beni ben yapan ya da bizi biz yapan şeylerin içerisinde önemli bir yer tutuyor okul. Çok ciddi de bir aidiyet hissimiz var. Arkadaşlık hissi çok başka. Kardeşlik başka. Bizde kız kardeşlik var mesela. Hepimiz öyle deriz kız okulu olduğumuz için. Üsküdar Amerikanlıyım derken, başka türlü bir ses tonuyla, gururla söylerim.
Son olarak söylemek istediğiniz şeyler var mı?
Yer ayırdığınız için, davet ettiğiniz için tekrar teşekkür ederim. Herkese ulaşabilmek çok güzel böyle.