Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı görevini bir yıla yakın süredir yürüten Prof. Dr. Merter Yalçınkaya (TAC’92) okuldaki tıp öğrencisi Amerikan koleji mezunlarıyla SEV ruhunu üniversiteye taşıyor. Prof. Dr. Yalçınkaya okuldaki Amerikan kolejli tıp öğrencilerini, CONNECT için buluşturdu.
İstanbul’da baharın ucunu göstermeye başladığı güneşli bir günde Bahçeşehir Üniversitesinin Kadıköy’de dik bir yamaca yerleşmiş tıp fakültesi kampüsünden içeri giriyoruz. Yönetim katında fakültenin dekanının odasına doğru ilerliyoruz. Geçen yaz dekan olan Prof. Dr. Merter Yalçınkaya’nın kapısı her zaman açık. Bizi de heyecanla karşılıyor. Sohbet ederken, buluşacağımız Tarsus Amerikan, İzmir Amerikan, Üsküdar Amerikan ve SEV Amerikan mezunu tıp öğrencileri, arada girip çıkıyorlar odaya… Selamlaşıp yan odada toplanıyorlar… Önce Merter Hoca ile başlıyoruz sohbete.
Hocam isterseniz sizi kısaca tanıyarak başlayalım mı?
1981 yılında Adana'da doğdum. Annem ve babam Tarsuslu. Yani Tarsuslu bir ailenin çocuğuyum. Ama ben Adana’da doğdum büyüdüm. İlkokula Adana’da gittim. Babamın isteğiyle Tarsus Amerikan’a girdim. Babam liseyi Tarsus’ta devlet okulunda okumuş, ama hep TAC’lileri sokakta gördüğü için, çocuklarından en azından birini koleje göndermeyi çok istemiş. O da bana denk geldi. Babamın iki kardeşi, yani iki amcamın çocukları da Tarsus Amerikanlı. Özel okullar sınavına girdim, kazandım ve burslu okudum. O zamanlar okulun ücretini karşılayabilir miyiz, diye endişe ettiğimizi hatırlıyorum. İlk sene yüzde 25 bursluydum. Sonra akademik başarı göstererek her yıl bursumu arttırdım. Burs olmasaydı devam etmem çok kolay değildi gerçekten.
Peki okulu nasıl buldunuz? Beklediğiniz gibi miydi?
Okula ilk girdiğimde çok zorlandım. Çünkü sınıf arkadaşlarımın büyük bir kısmı, biz 120 kişi başladık bu arada, zaten İngilizce eğitim almışlardı. Çoğu özel okullardan geliyorlardı. Benim İngilizcem yok gibiydi. Bu nedenle Hazırlık sınıfının ilk aylarında çok zorlandım. Ama konuşmaya başladıkça bir de arkadaş ortamı sayesinde hızla ilerledi İngilizcem. Koleji biliyorsunuz, herkes kardeş gibi büyüyor. Okulu beğenmemek mümkün mü? Stickler’a bakıyorsunuz yüz yıllık bina… Kocaman bir kampüs… Tarihi bir yer. Çok etkilenmiştim tabii ki. 1992 yılında girdim, yedi yıl okuyan sınıflardık biz. 1999’da mezun olduk.
Tıp okumaya nasıl karar verdiniz?
Ben sayısalcısıydım. Sayısalcıysanız o dönemde ya mühendis oluyorsunuz ya da doktor oluyorsunuz. Yani çok fazla bir seçenek yoktu. Babam mühendisti, elektrik mühendisi… Ama ben hiç kendimi bir mühendis olabilecek gibi hissetmiyordum. Öyle bir hissiyat yoktu içimde. Doktorluğa çok yakın hissediyordum kendimi. Akademik olarak da zaten bir çalışma disiplinim vardı. Çalıştık, hazırlandık, kazandık.
İstanbul’a Cerrahpaşa’ya gelmişsiniz, mutlu oldunuz mu?
Cerrahpaşa'yı tercih etmekten dolayı çok mutluydum, ama tıp fakültesini bir Tarsus Amerikanlı olarak okumak ve bitirmek daha da bir ayrı değer katıyor. Çünkü okulun bize öğrettiği bir şey var. TAC hakikaten hayatı erken yaşta öğretiyor. İngilizceyi çok üst düzeyde öğretiyor. Birçok kişinin internet teknolojisinden insanların yeni yeni haberdar olduğu dönemlerde internet bizim okula 1993 yılında gelmişti. Birçok imkânı bir arada topladığınızda zaten hayata önde başlıyorsunuz. Diğer arkadaşlarımıza göre daha olgun hissetmiştim kendimi orada. Cerrahpaşa'ya girmekten çok mutluydum ve çok sevdim. Oradan mezun olduğum zaman da kendimi ayrıcalıklı hissettim.
Uzmanlığınızı nasıl yaptınız?
Tıpta birçok alan var tabii. Ama benim için iki nedenle çok kolay oldu seçmek. Birincisi ortopedi stajı. Zaten o stajın geneli beni etkilemişti. Yapılan ameliyatlar, hocalar... Bir de Cerrahpaşa'nın hemen yanında, eski ismi Samatya SSK, yeni ismi İstanbul Eğitim Araştırma Hastanesinin ortopedi bölümünde iki tane Tarsus Amerikanlı abim vardı. Birisi oranın baş asistanıydı. 1980 mezunu Erdem Bagatur. Erdem Abi orada doçent olarak çalışıyordu. Diğeri de 1995 mezunu Zafer Dağtaş. O da orada asistandı. İkisinin oradaki varlığı ve zaten stajda ortopediyi çok sevmem bu alanı seçmemi çok kolaylaştırdı. Abilerimin yanında, onların kanatlarının altında, kardeşlik duygusunun devam edeceğini de bilerek ortopedi uzmanlığımı yaptım. 2011 yılının mart ayında uzmanlıkla birlikte mecbur hizmet için Erzurum Horasan'a atandım. Horasan'da 16-17 ay kadar kaldım. Türkiye'nin en uzak noktalarından biri. İstanbul'dan 1400 kilometre. Çok enteresan bir tecrübe oldu. Horasan çok rahatlıkla yaşanabilecek ve doktorlara çok saygı duyulan bir yer. Şartlar da çok iyiydi. Hastanedeki arkadaşlarla ortam çok iyiydi. Başhekim çok iyiydi. Çok keyifli, güzel geçti. Akademik açıdan ilerleyebilecek düzeyde bir dosyam vardı. O yüzden İstanbul'a dönmeye karar verdim. Zaten kafamda hep akademik çalışma vardı. Bir baş asistanlık sınavı açıldı. Sınavı kazandıktan sonra da kendimi baş asistan olarak Baltalimanı Kemik Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde buldum. 2013 şubatında başladım ve 2015’te doçent oldum. Zaten akademik dosyamı doldurmaya asistanlığın ilk yılında başlamıştım. Zaten bu yolda ilerleyeceğim, bu yolda çalışacağım demiştim. Doçentlikten sonra iki yıl kadar daha Baltalimanı'nda çalıştıktan sonra özel sektöre geçtim. 2020 yılında Medicalpark Göztepe'ye geldim. 2021 yılında da Bahçeşehir Tıp’ın kadrosuna atandım ve 2022 yılında da Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesinin dekan yardımcısı oldum. Bir anda kendimi 2024 Haziran'ında dekan olarak buldum.
Tıp fakültesi dekanlığı için yaşınız hayli genç değil mi? Türkiye’de tıp alanında bu yaşta çok az örnek vardır sanıyorum?
Genele bakarsanız bence de çok genç bir yaş. Görevi devraldığım sayın hocam Prof. Dr. Türker Kılıç, Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesinin kurucu dekanıdır. 12 yıl burada dekanlık yapmış birisinden sonra, beni uygun görmüşler, layık bulmuşlar sağ olsunlar. Devralırken de bu soruyu Türker Hoca'ya sormuştum. “Hocam sağ olun bana devrediyorsunuz ama ben bu yaşta, ben kendimi kafa olarak buna hazırlamadım. Siz emin misiniz bu devir teslimi yapma konusunda?” dedim. O da bana çok net bir şekilde demişti ki, “tamam sana devir teslim yapıyoruz ama ben bu fakülteyi kurduğumda senin yaşındaydım.” Beni işte o cümle ikna etti. Sağ olsun bana duyduğu güveni çok güzel cümlelerle de anlattı, ifade etti. İnanılmaz onur duydum. Ben kurabiliyorsam sen de bunu devam ettirebilirsin mesajını çok net verdi. Ben de onun verdiği bu motivasyonla tamam dedim.
Peki hocam fakülteyi şu an nasıl değerlendirirsiniz? Siz hep ekol-okul geleneklerinde yetişmişsiniz. Tarsus Amerikan bir gelenek, Cerrahpaşa bir gelenek. Bahçeşehir’de nasıl bir ortam buldunuz?
Ben Bahçeşehir Tıp’a akademisyen olarak ilk gireceğim zaman Türker Hoca'yla bir mülakat yapmıştık. Kurucu dekan olarak buranın konseptini o belirlemişti: “Bilim insanı üreten bir tıp fakültesi.” Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesinin mottosu bu. Türker Hoca üniversiteyi ve fakülteyi anlatınca gördüm ki burası da benzer bir geleneğe sahip. Taze bir fakülte tabi, ben ilk adımımı attığımda 10. yılındaydı. Mezunlarını vermeye başlamış olan bir fakülteydi ve hakikaten o konsepti yansıtan bir çizgisi vardı. Hekim olarak mezun oluyor çocuklar, ama tıp bilimi insanı olarak da mezun oluyorlar. Büyük bir kısmı yurt dışında stajlar yapıyor, büyük bir kısmı mezun olurken bir akademik dosyayla mezun oluyorlar. Burada çalışmalara dahil oluyorlar, laboratuvarlara girip çıkıyorlar. Buradaki yaklaşımı görünce ben de benzer eğitim geleneklerinden geliyorum, o zaman düşünce yapısı olarak da kendimi buraya ait hissedebilirim gibi düşünmüştüm. Böylece üniversiteye girdim ve hakikaten buradaki hekim adayı çocuklarımızın çok zeki olduklarını, çalışkan ve farklı vizyonları olduğunu gördüm. Hepsi yurt dışına hedefliyor, hepsi bilimsel çalışma yapmaya hedefliyor. İşte dekanlığı devralırken bu ruhu, bu yaklaşımı koruyacağız ve üstüne koya koya ilerlemeye devam edeceğiz; hem idari hem altyapı hem üstyapı üzerine koyabileceğimiz ne varsa devam ettireceğiz diye sözleştik ve öyle başladım görevime…
İlk aylar nasıl geçti, neler yaptınız?
İlk aylar açıkçası benim için çok endişe verici, az uykulu ve kilo verdiğim bir dönem oldu. Çünkü yapabiliyor muyum acaba, bir değer katabiliyor muyum veya var olan değerleri koruyabiliyor muyum, diye düşünüyordum. Bu yaptıklarım sürdürülebilir mi ya da sürdürülebilirse bunu benim sürdürmem doğru mu, benden daha iyi adaylar var mı, yok mu? Yani ben hakikaten bu kurum için doğru kişi ben miyim, hep kendime sordum. Kurumun işleyişini öğrenmek zor geçti. Dekanlık görevinin dinamiklerine alışmam biraz zaman aldı. Yönergeler, yönetmelikler, adapte olmak zaman alıyor. Yönetici olarak ilk defa yaptığınız bir göreve getiriliyorsunuz. Geçen yaz gerçekten nasıl geçti hatırlamıyorum. Bir taraftan da kendi akademik işlerim de devam ediyor. Hastalarımı bırakmıyorum, doktorluk bir taraftan devam ediyor. Derslere girmeye devam… Onları da bırakmıyorum. Avrupa Tıp Uzmanları Birliği (EUMS) ile ilgili görevlerim var. Bir taraftan Ortopedi alanında Milli Kongrenin yaklaştığı bir dönemdi ve onun hazırlıkları vardı. Bir taraftan iki tane bilimsel dergide yardımcı editörlük pozisyonum var. O işler de devam ediyor. Aynı zamanda Türk Ortopedi ve Travmatoloji Eğitim ve Araştırma Konseyi sekreterliğini yapıyorum. Hakikaten o yaz bunların hepsini aynı anda yürüterek acaba doğru bir şey yapıyor muyum dedim. Çok mücadele ettiğim bir dönemdi. Kendime süre tanıdım ve dedim ki aralık ayına kadar kendini zorla, limitlerini zorla, yapabiliyorsan bunların hepsine yine devam et. Kimseyi de yarı yolda bırakma. Yani limitleri zorlamak gerekiyordu ve sonrasında işleri layıkıyla götürebileceğime ikna oldum.
Hocam okula yönelik olarak hedefleriniz neler?
Bir kere yurt dışındaki üniversitelerle iş birliğini daha fazla arttırmamız lazım. İkincisi burayı daha fazla ilgi merkezi haline getirmek istiyoruz. Yani liseyi bitiren ve sınava giren öğrenciler için buranın daha da cezbedici bir tıp eğitim merkezi haline gelmesini istiyoruz. Burs opsiyonlarımızı arttırmaya çalışıyoruz. Böylece kendisini hem tıbba hem de akademiye, bilime adayabilecek çocukları buraya çekmek istiyoruz. Yani var olan kültürümüzü devam ettirmek istiyoruz. Akademik kadromuzu geliştirmek istiyoruz. Eğitim tarafında olan hocalarımızı hakikaten çok özenle seçmeye çalışıyoruz. Orayı daha da zenginleştirme hedefimiz var. Tıp fakültesi çok dinamik bir yapı. Burada 50 tane hedef sayarız, ama asıl hedefimiz her zaman üzerine koymak. İyi olduğunu gördüğümüz ya da doğruyu yapıldığını düşündüğümüz diğer okullarla ve fakültelerle de iletişime geçmekten ve onlarla bir araya gelip kendimize örnek alabileceğimiz bir şey varsa da bunu almaktan hiç çekinmiyoruz. Daha iyiyi yakalamak için soruyoruz, araştırıyoruz, öğreniyoruz ve en iyisi neyse uyguluyoruz.
Tarsus Amerikan’ın hayatınıza etkisi için neler söylemek istersiniz?
Tarsus Amerikan mezunu olmasaydım yine doktor olabilirdim. Yani doktor olurdum, ama Tarsus Amerikan mezunu olmasaydım şu anda bulunduğum tüm bu işler, dekanlıktır, dernektir, dergi editörlüğüdür, yurt dışı temsiliyetidir, bunların hepsinin birlikte olabileceğinden çok emin değilim. Sonuçta Cerrahpaşa'dan 350 kişi mezun olduk. Bunların içerisindeki kolejden ben vardım. Geri kalanları kötü doktor mu oldu? Asla ve asla. Çok iyi hekimler çıktı bizim dönemden. Çok başarılı arkadaşlarım var. Hepsini çok seviyorum. Hiçbirisini ayırt etmiyorum birbirinden. Kendimi onların üstüne de koymuyorum. Ama Tarsus Amerikan bir şey veriyor size. Hayata dair bazı şeyleri çok erken yaşlarda alıyorsunuz. Bunlar arkadaşlık duygusu, güven duygusu, kendini ifade etme yetisi, özgüven… Yanına İngilizceyi koyuyorsunuz, yanına teknolojiden anlamayı koyuyorsunuz, yanına mesela hayattan keyif almaya dair sosyalliği katıyorsunuz, sporu katıyorsunuz, kültürü katıyorsunuz içerisine… Böyle bir ortamdan beslenerek çıktığınız zaman ve o zaman hekimliğe adım attığımızda fark yaratabiliyorsunuz. Bahçeşehir Tıp’ta Tarsus Amerikanlı öğrenciler, Üsküdar, İzmir ve SEV Amerikanlı öğrencilerimiz var. Az sonra tanışacaksınız. Onlarda da görürsünüz. O kültürden çıkıp hekimlikten devam ettiğimiz zaman, işte o zaman limit gökyüzü oluyor. Çünkü Tarsus Amerikan bizdeki potansiyeli çok erken yaşlarda açıyor ve inanılmaz bir katkı bu. Bütün kariyerimde mesela doçent olduğumda, profesör olduğumda, dekan olduğumda önce Tarsus'a teşekkür ediyorum. Yani Tarsus sayesinde oldu diyorum hep. Önce tabii ki ailem, ama Tarsus olmasaydı bunların büyük bir kısmı muhtemelen olamazdı.
Tarsus, İzmir, Üsküdar ve SEV Amerikan’dan öğrencilerinizden bahsettiniz. Genç mezunlara baktığınız zaman neler görüyorsunuz?
Şimdi bizim okuduğumuz dönemde kesintisiz 7 yıllık eğitim vardı. Şimdi ortaokulu başka okullarda okuyup koleje geliyorlar. Dolayısıyla o kolej ruhunu 7 yıl boyunca alamıyorlar. Ama 5 yılda da okulların tadını çıkarıyorlar ve genlerine alıyorlar. Her dönemin dinamiği farklı ama ben yine bizim buradaki çocuklara bakıyorum, hepsinin duruşu farklı, özgüvenleri farklı, bu bana büyük mutluluk veriyor. Demek ki diyorum bu kültürü hâlâ alıyorlar ve devam ettiriyorlar. Bakışları bile farklı, vücut postürleri, vücut dilleri çok farklı. Uzaktan bile anlıyorsunuz. Bu çocukta bir şeyler var diyorsunuz yani…
Şu an hekim olmak isteyen üniversite tercihi yapacak mezunlara Bahçeşehir Tıp ile ilgili neler söylersiniz?
Bir, Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesinin dekanı Tarsus Amerikanlı. Önce bunu söyleyeyim. İki, ben Amerikan Kolej mezunu olup hekimlik ya da tıp okumayı hedefleyen birisi olsaydım, dekanın Tarsus Amerikanlı olduğu bir yere gitmeyi olumlu bir gelişme olarak değerlendirirdim ve yani buraya gelmelerini isterim. Üç, bizde zaten şu anda 11 tane Amerikan kolejli öğrencimiz var. Buradaki çoğalma benim açımdan çok gurur verici. Dördüncü olarak akademik kadromuzda da mezunlarımız var. Prof. Dr. Okan Toygar (TAC’88) ve Yrd. Doç. Dr. Baha Toygar (TAC’81) göz hastalıkları ana bilim dalında çalışıyorlar. Kadın Doğum bölümünde Prof. Dr. Cihan Çetin (TAC’00) var. Beni de sayarsanız dört tane Tarsus Amerikanlı var. Öğrencilerimizle birlikte giderek çoğalıyoruz burada.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Şunu vurgulamadan bitirmeyeyim. Beni ben yapan Tarsus Amerikan'a çok şey borçluyum. O yüzden hem dönem arkadaşlarıma hem abi ve ablalarıma, kardeşlerime, çocuklarımızı böyle eğittikleri için, böyle bir ortam hazırladıkları için SEV’e, ben olmama vesile oldukları için herkese müteşekkirim.

(Soldan sağa): Edibe Eylül Çengel (TAC’24), Güney Menteş (TAC’19), Gökberk Toymuş (ACI’19), Zeynep Merve Bayram (SAC’23), Prof. Dr. Merter Yalçınkaya (TAC’92), Başak Kayaalp (ACI’24), Zeynep Utku (SAC’21), Tuba Mina Bayram (SAC’20), Ayşe Naz Kahveci (UAA’21), Selin Ildır (UAA’19)
BAHÇEŞEHİR TIP’IN AMERİKAN KOLEJLİLERİ
Bahçeşehir Tıp Fakültesinde SEV çatısı altındaki Üsküdar Amerikan Lisesi, İzmir Amerikan Koleji, Tarsus Amerikan Koleji ve SEV Amerikan Kolejinden ikisi bu yıl mezun olacak 11 öğrenci okuyor. Fakülte dekanı Prof. Dr. Merter Yalçınkaya, öğrenci mezunlarımızdan 9’unu CONNECT için ilk defa bir araya getirdi. Bu buluşmadan çok heyecanlanan ve mutlu olan hekim adayı mezunlarımızla, dekanlarını, fakülteyi ve okuldaki hayatı konuştuk.

EDİBE EYLÜL ÇENGEL (TAC’24)
Tarsus Amerikan’dan 2024’te mezun oldum. IB ile YKS arasında kararsız kaldım. En sonunda YKS ile burayı kazandım. Buraya başlama sürecim birazcık gecikmeli oldu. Çünkü İtalya için de sınava hazırlanmıştım. Oradan sonuç bekliyordum. Sonra Bahçeşehir Tıp’ı tercih ettim. Tıp okumak istediğimi biliyordum. Teyzem İstanbul’da yaşıyor, o da doktor. Hem Türkiye'de olmak hem İstanbul'da onlarla yakın olmak açısından iyi oldu. Birkaç okul vardı aklımda. Tercih zamanında Dekanımız Merter Abi ile konuştuk. Daha önce tanışmamıştık, dekan olduğunu mezun derneğimizin sitesinde gördüm. Tercih sırasında Merter Abi’yi de aradım. O burada olmasa büyük ihtimalle burayı tercih etmeyebilirdim. Şimdi çok mutluyum.
GÜNEY MENTEŞ (TAC’19)
Ben Tarsus Amerikan 2019 mezunuyum. Aklımda önceden Bahçeşehir Tıp vardı aslında. Tıp dışında bir alan da düşünmüyordum. Çünkü annen ve babam da doktor. Ben bu mesleğin içine doğdum diyebilirim. Yolum çok belliydi. TAC okurken okula sık sık Bahçeşehir'den gelenler oluyordu. Meslek günlerinde sunum yapıyorlardı. Baha (Toygar) Abi gelmişti bir seferinde o gün onun asistanlığını yapmıştım. Okan Abiyle (Toygar) de ailece tanışıyoruz. Böylece Bahçeşehir Tıp’a yöneldim ve ilk tercihim olarak yerleştim. Sonra Merter Abi dekan oldu. Ben de internetten gördüm. Hemen mail attım, tanışmak istediğimi yazdım. Tam buluşacaktık, o arada ben ayağımı kırdım. Merter Abinin uzmanlık alanı ortopedi tabi. O şekilde ilginç bir tanışma oldu. Onun dekanlığından çok mutluyum. Çünkü okulda inanılmaz bir iletişim var. Burası herhangi bir fakülte zaten değildi, ama bu seviyeden sonra çok farklı bir yere gidiyoruz. Çünkü hiçbir yerde kapıyı çalıp siz böyle dekanın odasına giremezsiniz. Böyle bir sohbet, böyle bir ulaşım şekli yok. Bunu hayatımda görebildiğim iki yer var. Birisi Tarsus Amerikan'dı, ikincisi de artık burası oldu.


GÖKBERK TOYMUŞ (ACI’19)
Ben İzmir Amerikan 2019 mezunuyum. Güney'in son dediğine ben de katılıyorum. Merter Hoca’nın dekan olmasından çok mutlu oldum. Poliklinik çalışması konusunda bir ricam olmuştu. Direk Merter Hoca’nın kapısını çalıp rica edebilmek çok hoşuma gitmişti. Yani erişilebilir olması, öğrenci dostu olması, destek olması, anlayışlı olması çok iyi geldi. Bir arkadaşım okul bakarken burayı gezmişti, ben de birlikte gelmiştim. Sonra çok memnun olduğunu, okulu çok sevdiğini söylemişti. Burasının yurt dışı ayağının olması, akademik çalışmalara uygun olması beni etkilemişti ve burayı tercih ettim. Bu sene mezun oluyorum ve okulumdan çok memnunum.
ZEYNEP MERVE BAYRAM (SAC’23)
Ben SAC 2023 mezunuyum. Benim burayı tercih edişim birazcık ablamdan dolayı oldu. Ailede tıp geleneğini o başlattı gibi. Ablam sayesinde bildiğim, içine, sistemine hâkim olduğum bir yerdi. Onun için buraya geldiğimde kendimi kendi alanımda ve güvende hissettim. Çok memnunum. Sistem olsun, eğitim, her şeyden memnunum. İkinci sınıf olduğum için dekanlıkla şimdilik çok bir temasım olmadı. Ama gelecek senelerde klinik çalışmalar gibi konularda Merter Hocamın burada olduğunu bilmek güven verici.


BAŞAK KAYAALP (ACI’24)
İzmir Amerikan 2024 mezunuyum. İzmir Amerikan'ı yurt dışına gitmek istediğim için seçmiştim. Sonra lise 2'de IB döneminde fikrimi değiştirdim ve tıp okumak istediğime karar verdim. Babam doktor, annem diş doktoru, abim de doktor. Ailem zaten İstanbul'a taşınmıştı. Ben de İstanbul'da okumayı tercih ettim. Son sınıfa geçerken yazın birkaç üniversiteye gidip gezdim. En son burayı çok beğendim ve girdim. Merter Hoca’nın TAC mezunu olduğunu da bugün öğrendim. Okulda bu kadar SEV’li olduğumuzu da bilmiyordum. Merter Hoca’nın bizi böyle toplaması sayesinde oldu. Çok mutlu oldum.
ZEYNEP UTKU (SAC’21)
Üçüncü sınıf öğrencisiyim. SAC 2021 mezunuyum. Zaten İstanbul'da yaşıyordum ve tıp okumak istiyordum. İstanbul'daki okullara bakıyordum, burası çok ilgimi çekmişti. Çünkü hem yurt dışı olanakları daha kuvvetli olan, akademik tarafı daha güçlü olan bir okul olması etkiledi. O yüzden burayı tercih ettim ve memnunum. Mina da bana çok yardımcı oldu. SAC’den tanışıyorduk zaten.


TUBA MİNA BAYRAM (SAC’20)
Ben SEV Amerikan 2020 mezunuyum. 11. sınıfta IB yaptım, ama Türkiye’de kalmaya karar verince 12. sınıfta döndüm YKS sistemine. Fizik gibi birçok eksik derse rağmen çalışmaya başladım. Sıkı bir maraton oldu. Türkiye’de kalmayacağım diye düşündüğüm için 11. sınıfta çok üniversite de gezmedim. Araya bir de pandemi girince çok fazla okul göremedim. Buraya ve bir okula daha gitmiştim. Ama buraya geldiğimde öğrencilerin ilgilenişi, akademisyenlerle konuştuğumuzda onların ilgisi çok hoşuma gitti. Bir de arkadaşlarımın dediği gibi yurt dışı kaynaklarının olması etkiledi. Burayı tercih ettim. Buradan memnun olunca kardeşim de SAC’deydi, o da mezun olunca buraya geldi. Güney’in dediklerine katılıyorum. Gerçekten hiçbir yerde, akademisyenlerle olsun dekanımızla olsun bu kadar rahat konuşabileceğiniz bir ortam yok bence. Bu bizlere çok rahat bir eğitim ortamı sağlıyor. Merter Hocamız ile dekan olmadan önce tanışmıştım. Bir dersimize girmişti, hepimizle konuşmuştu. Okul ile ilgili düşüncelerimizi sormuştu. Çok hoşumuza gitmişti.
AYŞE NAZ KAHVECİ (UAA’21)
Ben Üsküdar Amerikan 2021 mezunuyum. Açıkçası ben Selin sayesinde buradayım. Selin, Üsküdar’da benim iki dönem önümden arkadaşım. Biz onunla lisede koroda tanıştık. Hala mezunlar korosuna gidiyoruz bu arada. Selin olmasaydı ben bilmiyordum buranın imkanlarını. Onunla konuştuğumuzda eğitim, burs imkanları gibi konulardan bahsetmişti. Sonra Selin burada Bahçeşehir Tıp Sanat Kulübünü kurmuştu ve dedi ki artık gelmek zorundasın. Ve ben de geldim. Bugün Merter Hocayla tanıştığım için çok mutluyum. Güney, bugün SEV mezunları ve Merter Hoca ile buluşma olacağını söyledi, gerçekten bir ev hissiyatı geldi ve çok mutlu oldum.


SELİN ILDIR (UAA’19)
Şimdi Ayşe Naz o kadar fazla pas attı ki, benim açıkçası çok fazla söyleyeceğim birikti. Biz Gökberk ile şu anda grubun en kıdemleriyiz. Çünkü son sınıfız. Amerikan olsun, Bahçeşehir Tıp olsun her iki okulu da sonuna kadar yaşamış bir dönemiz. Ben çocukluğumdan beri tıp isteyen ve Türkiye'de tıp okumaya kararlı bir öğrenci olarak mezun oldum ve devlet üniversitelerinin tıplarını araştırıyordum. Hiç özel tıp fakültelerini araştırmamıştım. Tercih döneminde şöyle bir şey oldu. Üsküdar Amerikan'da aldığımız eğitimi dershanede tanıştığım diğer okullardan arkadaşlarıma çok açıklayamadığımı fark ettim. Çünkü o kadar akademik, sözel konular olsun, çok ağır fen, matematik gördük ki, artık müfredat dışı diyebileceğimiz aşamalardaydı. Ve sıradan bir eğitim olmayan Bahçeşehir Tıp’ı görünce yine müfredat dışına çıkan bilimsellikte, Üsküdar Amerikan’ın devamında okuyacağım diye düşündüm. Yani Üsküdar Amerikan tıp fakültesi açmış gibi. Gerçekten öyle ama. Tabi bu durumun zorlukları da var tabi. Zor bir eğitim olması açısından ve öyleymiş. Şimdi dönüp bitirirken şu an tekrar Üsküdar Amerikan'ı bitirdiğim günleri yaşadım. İçimden yine “biz ne yaşadık ya” diyorum. Ama bundan çok gurur duyuyorum. Yani o kadar zor ve büyük bir şey bitirdik ki şu anda. Bunu hayatım boyunca da hissedeceğim bence. Şimdi biraz sanat kulübüne geleyim. Sonra Mert Hoca'ya da geleceğim. Ben üniversiteye başladığımda pandemiden 6 ay öncesiydi. Lisede tiyatro yapıyordum, koroya gidiyordum. Buraya geldim aynılarına devam etmek istedim. Bizim derslerimiz saat 5'te bitiyor. Kulüpler Beşiktaş kampüsünde ve saat 4'te çalışmaları başlıyor, 6'da bitiyor. Yetişmemiz imkânsız gibi. Sonra dedik ki biz bunu sadece tıp öğrencilerinden oluşan bir şekilde yapabilir miyiz? Ayşe Naz da var o ekibin içinde. 15 kişi kadar tıp öğrencisi bir araya geldik bir tiyatro oyunu çıkarttık. Başka bir 15 kişi bir araya geldik bir koro kurduk. İşte dergi çıkarttık. Bu biraz Üsküdar Amerikan’dan gelen bir özgüven diyebilirim. Orada başımızda bir çalıştırıcı olmadan yapabileceğimizi görmüştük. Öğrenciler olarak Shakespeare oyunlarını bile sahneliyorduk. Ve bunu burada da yapabildik. Burada lisede oynadığımız bir oyunu tekrar çalışıp oynadık. Herkes ayakta alkışladı. Şu an mezun oluyorum. Bizden sonra gelenler çok daha başka bir yere taşıyacak kulübü. Tabii şunu söyleyeyim. Bahçeşehir Tıp’a çok yeni bir okul iken girdik biz. Bir de pandemi olduğu için okul ruhu geç oluşabildi açıkçası. Bu şanssızlık oldu. Ama bu konuda Merter Hoca'ya çok büyük bir teşekkür borçluyuz. Okul ruhunu getiren dekanlık ve ekibi, Merter Hoca'nın eseri diye düşünüyorum. Okula bir aile, aidiyet ruhunu Merter Hoca getirdi. Şimdiye kadar daha kopuk kopuktu. Hatta şu organizasyon bile Merter Hoca’nın farkı. Amerikan koleji mezunları olarak bugün toplanmak çok duygulandırdı hepimizi. Şimdiye kadar böyle bir şey görmemiştik. Dönemler arası etkileşim açısından bile çok önemli. Merter Hocayı ilk defa dekanlığından önce biz 5. sınıftayken dersimize geldiğinde gördüm ve hayranlık duydum. En önde oturuyordum. Mert Hoca ders anlatıyor. 200 sayfalık bir slide'ı var. Merter Hoca hekim olarak çok zor vakalarla uğraşan, bence kolayı sevmeyen ve bunun üstesinden de çok iyi bir psikolojiyle kalkabilen birisi. Bu kadar zor vakalarla uğraşmasına rağmen hiçbir zaman, nasıl desem kötü bir hırs ya da bir mesafe ile yaklaşmadı. Böyle doktorlara ve insanlara hayranlık ve saygı duyuyorum. Merter Hocamız herkesi çok kollayıcı oldu. Biz burada “abi” demiyoruz ama abi oldu bize yani. İyi ki varsınız…
