İzmir SEV'den 2012 yılında mezun olan Leyla Borovalı, dikkat çeken bir seramik sanatçısı. Çeşme'de kapılarını yeni açan Arkas Sanat Alaçatı'da da bir eseriyle yer alan Leyla Borovalı (SEV’12) ve annesi Ceyla Fırat Borovalı (ACI'90) ile merkezine sanatı alan bir söyleşi gerçekleştirdik.

Yazar:
Banu Dağıstan (ACI'98)
Çamuru şekillendirirken kendisinin de şekillendiğine inanan bir seramik sanatçısı Leyla Borovalı. İlkokul ve ortaokul eğitimini İzmir SEV'de (2012) tamamlayan Borovalı'nın New York'ta Parsons School of Design'da (2020) illüstrasyon ve baskı teknikleri üzerine aldığı üniversite eğitimini Londra'da Royal College of Arts'da (2024) cam ve seramik alanında yaptığı yüksek lisans izledi. İstanbul'da, Barselona'da ve Londra'da çeşitli sergilere katılan Borovalı'nın bir eseri de Çeşme'de yeni açılan Arkas Sanat Alaçatı'da sergilendi. Annesi Ceyla Fırat Borovalı (ACI '90) da babası Selçuk Borovalı gibi onun bu yoldaki en büyük destekçilerinden biri. Leyla ve Ceyla Borovalı ile sanatın hayatlarındaki yerini, SEV ve ACI'lı olmanın kişiliklerine ve hayatlarına olan etkisini konuştuk. Anne-kız ilişkilerinin sıcaklığıyla demlenip yazıya dökülen bu söyleşiyi keyifle okuyacaksınız.
Leyla, ellerinle yarattığın dünyanı keyifle takip ediyorum. Öncelikle bunu söylemeliyim. Sohbetimize seramiğin ve çamurun senin için ifade ettikleri ile başlamak isterim. Çamurla ilk tanışman nerede, nasıl oldu?
Seramik benim için aslında bir yaşam şekli. Varolması için gereken ısı, su ve sabır hayatın her anında benim de karşılaştığım günlük olaylar silsilesi. Yaşadığım şehrin ılıman iklimi, dünyanın en güzel denizlerine sahip Ege kıyıları, günlük temponun hızına karşın her defasında beni sabretmeye iten atölye günleri. Aslında ben de çamur gibi onu şekillendirirken bir yandan şekilleniyorum. Çamur ile sanatsal olarak ilk tanışmam kardeşim Vefa’nın doğumuyla başladı. Kardeşimi görmek için hastaneye giderken anaokulum Bizim Kulüp'te kilden bir kuş yuvası yapmıştım. İçerisinde iki yumurta ve bir de anne kuş vardı, kardeş heyecanıyla onu yaparken ki mutluluğumu unutamıyorum.
Ne güzel ve ne özel bir anı. Sonrasında eğitim hayatın nasıl ilerledi?
İlk ve ortaokulu İzmir SEV’de, lise eğitimimi Işıkkent Eğitim Kampüsünde, üniversite eğitimimi New York’ta Parsons School of Design ve yüksek lisans eğitimimi de Londra’da Royal College of Arts’da tamamladım. Üniversite eğitimimin ardından seramik alanında çeşitli ülkelerde sertifika programları ve İsviçre, Lozan’da Japon seramik ustası Toshi Takeuchi ile bir asistanlık deneyimim oldu. Üniversitede üzerine branşlaştığım iki anadal illüstrasyon ve baskı teknikleriydi. Burada hem tasarım ilkelerini hem de çizim ile form ve boyut kavramının bendeki temellerini atmış oldum. Üç boyut ve materyal arayışına olan ilgim pandemi döneminde seramiğe yönelmemi ve yüksek lisansımı da seramik ve cam üzerine yapmamı sağladı.

Leyla Borovalı (SEV’12)
Katıldığın sergiler hakkında bilgi verebilir misin?
Şimdiye kadar Bursa’da, İstanbul’da kısa süreli, ‘pop up’ olarak tabir edilen 3-4 günlük sergilerim oldu. Ardından 2023’te Barselona’da Corrie Bain Ceramic School’da ilk yurtdışı sergimi açtım. 2024 senesi içerisinde Londra’da 3 adet karma sergiye katıldım. Bunlardan sonuncusu RCA’de bitirme tezimin de sergilendiği Londra’da önde gelen galerilerin ve küratörlerin gelip bizlerle tanıştığı ve işlerimizi değerlendirip kritik ettikleri bir sergi oldu. Her sergi bambaşka bir heyecan ve uykusuz geceler demek oluyor. Özellikle seramik ve porselende sürekli sizi terbiye eden bir malzeme ile uğraşıyorsunuz. Hayalini kurduğunuz, üzerine saatler ve aylar harcadığınız parça, birkaç derece fazla veya az ısınma sonucu sizin planladığınızdan bambaşka bir şekle girebiliyor. Eğer şanslıysanız fırından tek parça, eğer sizi biraz daha üzmek isterse paramparça olarak da çıkabiliyor.
Yeni açılan Arkas Sanat Alaçatı’da yer alan eserinin hikâyesini öğrenebilir miyiz? Senin ismini orada görmek beni çok heyecanlandırdı.
Arkas Sanat’ta yer alan parçamın hikâyesi ve varoluşu benim için de çok özel. Bu topraklarda, bu coğrafyalarda büyüyen ve yetişen bir sanatçı olarak ‘evimde’ açılan bir müzede yer almak paha biçilemez. Parçanın hikâyesi kısaca şöyle: İlhamını Ege’den, su’dan ve bir İyon şehri olan Erythrai’den alan bu parça, zamanında bu coğrafyada saklama ve ticaret için kullanılan amforalara bir gönderme. Kulplarındaki doku detaylarını Çeşme merkezli üç ayrı deniz kıyısından toplanmış sedef deniz kabuğundan alıyor. İçerisinde şekillendiğimiz coğrafyanın birer parmak izi niteliğindeki bu izler, parçada ölümsüzlüğe kavuşuyor.

Leyla Borovalı (SEV’12) Alaçatı Arkas Sanat’ta yer alan eserinin hikâyesini şöyle anlatıyor: “İlhamını Ege’den, ‘su’dan ve bir İyon şehri olan Erythrai’den alan bu parça, zamanında bu coğrafyada saklama ve ticaret için kullanılan amforalara bir gönderme. Kulplarındaki doku detaylarını Çeşme merkezli üç ayrı deniz kıyısından toplanmış sedef deniz kabuğundan alıyor. İçerisinde şekillendiğimiz coğrafyanın birer parmak izi niteliğindeki bu izler, parçada ölümsüzlüğe kavuşuyor.”
“... ilham aslında enteresan bir konu. Böyle uzun uzun düşünüp bir anda gelebilen bir şey olmuyor çoğunlukla benim için. Ben ilhamı bir çeşmeye benzetiyorum. Çeşmenin ağzı hep açık ve gürül gürül akıyor, ne zaman ki ben suyu tutacak bir kâse koyuyorum ve o kâse taşıyor, ilham işte o anda hayata geçiyor. ”
En çok etkilendiğin seramik sanatçıları kimler?
En çok etkilendiğim seramik sanatçılarının başında ilk olarak Türk seramik sanatçıları geliyor. Başta hocam olan Mehmet Tüzüm Kızılcan, ardından Alev Ebüzziya, Füreya Koral ve günümüz çağdaş seramikçilerinden Elif Uras. Ardından Miro ve birlikte çalıştığı İspanyol seramikçi Josep Lorens I. Artigas üzerimde çok büyük etkisi olan duayenler.
Biraz klişe bir soru olacak ama üretken bir sanatçıya bu soru sorulmazsa olmaz. İlhamı en çok nerelerden alıyorsun?
Klişe hiç değil, çünkü ilham aslında enteresan bir konu. Böyle uzun uzun düşünüp bir anda gelebilen bir şey olmuyor çoğunlukla benim için. Ben ilhamı bir çeşmeye benzetiyorum. Çeşmenin ağzı hep açık ve gürül gürül akıyor, ne zaman ki ben suyu tutacak bir kâse koyuyorum ve o kâse taşıyor, ilham işte o anda hayata geçiyor. O su dolana kadar çeşmeye konan kuşlar, gelip yanından geçenler, tanık olduğu hava değişikleri hep bir iz bırakıyor. Yani bir süreç, sürekli biriken ve doğallığıyla ortaya çıkan bir şey benim için ilham.
“Her sergi bambaşka bir heyecan ve uykusuz geceler demek oluyor. Özellikle seramik ve porselende sürekli sizi terbiye eden bir malzeme ile uğraşıyorsunuz. Hayalini kurduğunuz, üzerine saatler ve aylar harcadığınız parça, birkaç derece fazla veya az ısınma sonucu sizin planladığınızdan bambaşka bir şekle girebiliyor. Eğer şanslıysanız fırından tek parça, eğer sizi biraz daha üzmek isterse paramparça olarak da çıkabiliyor.”
Peki çalışma rutinin nasıl?
Çalışma rutinim zamanla değişiyor, özellikle de bu aralar. İzmir’deki atölyemi bir süreliğine kapatmış durumdayım çünkü yüksek lisans eğitimim sonrası eşim Can İnellioğlu ile yerleştiğimiz Barselona’da üretimlerime ve çalışmalarıma devam ediyor olacağım. Rutin çalışma düzenimi tarif etmek gerekirse: Ben sabahları verimli çalışabilen insanlardanımdır, atölyemde saat 9 - 9.30 gibi olmaya özen gösteririm. O günün veya üzerinde çalıştığım projenin aşamasına göre çalışmaya ya malzeme hazırlığı ile başlarım, ya da form araştırmaları ile. Yoğurulması ve tornaya hazırlanması gereken çamurlar varsa önce onlar yoğrulup alçı plakaların üzerinde bekliyor, kullanacağım aletleri ortaya çıkardıktan sonra masayı silip çalışmaya hazır hale getiriyorum. Kimi zaman bir gün sadece atölye temizliği ve derlemesi ile geçiyor, kimi zaman ise bilgisayar başında. Aslında tek kişilik dev bir organizasyon. Çuvaldaki çamurdan, paketlenmiş teslimata hazır ürüne kadar her şey ellerimden çıkıyor. Bunun yanında sosyal medyada aktif olmak, süreç içerisinde müşteriler ile irtibatta ve haberdar olmak da işimin bir parçası. Gün içerisinde pek çok role bürünüyorum diyebilirim. Çevrimiçi bir toplantıya girmeden 2-3 dakika önce önlüğümü çıkarırken, bazen sır hazırlığı esnasında malzeme sipariş verdiğim oluyor. Gün sonu ve toparlanma ise zaman alan bir süreç, çünkü üzerinde çalıştığım projeyi/ ıslak çamuru direkt bırakamıyorum. Zamanlaması, vakit içerisinde kuruması veya nemli durması için gerektiği kadar örtüp bir sonraki güne kıvamında bırakmam gerekiyor. Bir seramik atölyesinin olmazsa olmazı ıslak paspas ile atölyeyi kapatıyorum. Bazen üretim anlamında hiç işimin olmadığı günler de oluyor, o günler de atölyeye geliyorum. Orada olmak, oturmak, oradan düşünmek ve atölyeyi bir yaşam alanı olarak kullanmak aslında bütünsel bir üretim sürecini de beraberinde getiriyor.
Bugünkü Leyla’ya baktığında SEV’de aldığın eğitimin izlerini en çok nerelerde görüyorsun? Sanat yaşamına etkisini nasıl değerlendiriyorsun?
SEV’de aldığım eğitimi sözle anlatmak çok zor çünkü aslında kendimin çok da farkında olamadığım o ilk çocukluk yıllarımın geçtiği dönemlerdi. Fakat eğitimin izlerini, beni şekillendirmiş olduğu kişilik ve karakterimde görüyorum. O yılların net bir kazanımı olan aidiyet ve yaratıcılık duygusu beni bugünlere getiren öncü izlerden. Bahçesinde kurduğum hayalleri ve sanat binasını unutamıyorum. Sanırım seramik sevgimi çoğaltan da ortaokulda geçtiğimiz West Hall binası oldu. Daha doğrusu o bağımsız sanat binası. Kapısından içeri girince sanki tam ait olduğum yerdeymişim gibi hissediyordum, bahçeye bakan kocaman camları ve kapısının önündeki zeytin ağacı sanki hayallerin gerçekleştiği bir yerdi. Zamanında Safinaz Hanım’ın verdiği üç boyut heykel dersinde, hiç unutmuyorum gazete kâğıtlarından hazırladığımız topların etrafına çamur sarıp güvercinler yapmıştık. Ardından üzerine sürdüğümüz kırmızı sır, fırının bir aksiliği nedeniyle yarı beyaz çıkmıştı. Fırınların gerçekliği ile de ilk defa orada tanışmıştım! Hâlâ o üç adet güvercin başucumda durur.

Leyla Borovalı (SEV’12) ve annesi Ceyla Fırat Borovalı (ACI '90) birlikte.
Böylesine azimli, çalışkan ve yaratıcı bir sanatçıyı bir de annesinden dinlemek, onu tebrik etmek ve tabii tanımak da isteriz. Mikrofonu Ceyla Fırat Borovalı'ya uzatıyoruz:) Siz ACI’dan kaç yılında mezun oldunuz?
1990 mezunuyum.
Mezuniyet sonrasında eğitim ve iş hayatınız nasıl ilerledi?
Üniversite eğitimime daha önceden Almanca öğrenmek için gittiğim ve aşık olduğum Viyana’da devam ettim. Webster University’den Pazarlama ve Uluslararası İlişkiler alanlarında çift anadal yaparak mezun oldum. 1994 yılında eşim Selçuk Borovalı askerlik hizmetine başlarken ben de ilk profesyonel iş deneyimimi Henkel- Turyağ’da pazarlama departmanında APM olarak iki sene boyunca devam ettirdim. Ardından aile işimiz olan Söke Un’da rahmetli babam Halil Fırat ile çalışma fırsatını yakaladım. 1998 yılında ilk evladımız Leyla’nın doğumu ile iş hayatıma ara verme kararı aldım; 2001 yılında ailemize oğlumuz Vefa da katıldı. 2011 yılında ailemizin başka bir iş kolu olan çiftçiliğe yani geleneksel tarla tarım ve bahçe tarımına geri döndüm. Aynı sene Polonya Cumhuriyeti’ni İzmir ve çevresinde İzmir Fahri Konsolosu olarak temsil etmeye başladım. 2014 yılında farklı bir alanda kendimi ilerletme ihtiyacı hissederek yoga eğitimi aldım ve iki sene boyunca İzmir Yoga’da, yoga eğitmeni olarak çalıştım. Şimdilerde yaz aylarında Çeşme’de Samudra Yoga’da deniz kenarında verdiğim dersler ile eğitmenliğe devam ederken ben de kendi pratiğimi farklı hocalarla çalışarak devam ettiriyorum.
ACI mezunu olmanın hayatınıza kattıklarını düşündüğünüzde aklınıza ilk olarak neler geliyor?
ACI mezunu olmanın benim hayatıma kattığı en kıymetli şeyin bence çok derin ve hakiki arkadaşlıklar olduğunu düşünüyorum. Bizler çocuk olarak girdiğimiz bu kapıdan yedi sene boyunca ailelerimiz ve çok değerli öğretmenlerimizin emekleri sayesinde şu anda iş dünyasında, tıp alanında, siyasette ve sosyal hizmetlerde fark yaratan insanlar olarak çıktık. Ne de olsa 'Enter to Learn, Depart to Serve' mantrası ile büyüyen bir jenerasyonuz biz. Kendine güvenen, ifade yeteneği yüksek, toplum lideri olmaya aday, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne ve ilkelerine bağlı bireyler olarak yetiştik.
En sevdiğiniz okul geleneğimiz?
Okul alkışı… adeta gizli bir haberleşme gibi:)
Leyla’nın sanatçı olmasında bilinçli veya bilinçsiz sizin etkiniz var mı?
Leyla sanatçı bir aileye doğdu aslında; babaannemin annesi Osmanzadelerden Saliha Vahide Hanım o zamanlar Söke’de resim yaparmış ve üç çocuğu Ferzan Gürel (ACI’40), Halil ve Samim Kocagöz de Türk edebiyatının kıymetli şair ve yazarları arasında yer alır. Ayrıca Leyla’nın teyzesi Felekşan Fırat Onar (ACI’84) da başarılı bir cam sanatçısı. Dolayısıyla genetik olarak bu değerli mirasla büyüyen Leyla kendi yeteneğini ortaya koymakta çok da gecikmedi. Leylamız bir şeyler yaratmaya gerçekten çok küçük yaşta başladı; 3,5 yaşında kardeşinin doğumu için hastaneye getirdiği çamurdan yaptığı kuş yuvası sanırım onun o ufacık elleriyle yarattığı ilk sanat eseri ve halen baş ucumda kıymetli yerini koruyor. Önceleri mutfakta yarattığı şaheser üç boyutlu heykelimsi pastalar onu gastronomi okumaya itse de, bizler ebeveynleri olarak Leyla’nın yeteneğinin mutfak ötesi olduğunu fark etmiş ve onu sanat eğitimi alması konusunda telkinlerde bulunmuştuk.
Leyla'nın işlerinden en çok hangisi sizi etkiliyor?
Leyla’nın beni en çok etkileyen eseri diyebileceğim sanırım üniversiteye başvuru portfolyosunda da yer alan, içinde babamın da olduğu, siyah beyaz son derece anlam yüklü bir çırpma teli çizimi. Oldukça metaforik anlam taşıyan bu çizim aslında Leyla’nın iç dünyasını çok iyi anlatıyor. Her şeyden öte beni Leyla’ya hayran bırakan, her işe karşı gösterdiği muazzam cesareti, bitmez tükenmez çalışkanlığı ve yaratıcı gücü.

Leyla Borovalı (SEV’12) bir sergide eserleriyle.