Üsküdar Amerikan Lisesi mezunlarından Mutlu Meriç’in eşi Osman Öndeş, eşinin sınıf arkadaşı Gülsevin Karlıklı Erkmen’in vefatının ardından hem onu hem de mezun olmayan biri olarak 1957 sınıfına dair gözlemlerini anlattı. Yazının sonunda Karlıklı’nın vefatından kısa bir süre önce el yazısıyla kaleme aldığı, UAA mezunu olmanın kendisi için taşıdığı önemi anlatan yazısına yer verdi.
Yazar: Osman Öndeş
Ben, sınıf arkadaşınız Mutlu Meriç’in (UAA'57) aklını ve kalbini çelen Osman Öndeş. 66 yıl öncesine gideceğim… Ben sizin sınıfın ilk eniştesi oldum. Nice nice yıllar geçti. Her biriniz yuvanız neresiyse oralara dağıldınız, ama birbirinizi asla unutmadınız ve her fırsatta bir araya geldiniz…
Yine o geçmiş gitmiş yıllarda, biz Bodrum’da Samer Villaları denilen bir siteden bitişik iki ev sahibi olduk. Bu evlerin birinci katında müstakil stüdyo daireler vardı. Birkaç yaz Hatay Saygun (Gora) ve Gülsevin Karlıklı (Erkmen) bize misafir oldular. Öylesine eğlenirdik ki.
Mutlu, zaten dört kol çengi idi. Gülsevin ise başlı başına bir mizah ustası sayılırdı. Gülsevin derdi ki, “Ayol Mutlu, sana bir şey anlatmaya başlıyorum. Sen kalkıyor peçete silkeliyorsun.
Tekrar anlatmaya başlıyorum. Bu sefer kalkıp mutfağa gidiyorsun.” Sonunda pes etmişti; “Yok ben buna bir şeyi sonuna kadar anlatamayacağım!” Hatay da büyük bir mizah ustasıdır. Hafif tebessüm eder ve muzip şekilde Gülsevin’in yaptıklarını anlatırdı.
Mutlu ve Hatay, sınıf arkadaşları olan sizleri isimlerinizle yazmam konusunda yardımcı oldular:
Üsküdar Amerikan Lisesi 1957 Sınıfı
Neylan Akar, Ayşe Eroğlu, Günsel Bayraktar, Sevil Beydeş, Ayla Çelikoğlu, Sevgi Çongar, Ayla Değer, Susen Diyarbekirli, Bilge Erçetin, İnci Gaspralı, Birgen Güven, Türkan Ete, Leyla Etker, Ayşe Erkoğlu, Tunay Erkartal, Aytül Güvenç, İpek İpeker, Güzin İrdelp, Ayla Kurtoğlu, Bingül Mağara, Gülsevin Karlıkılı, Vera Kılavuz, Duran İşmen, Özen Kalaycığlu, Silva Melkonyan, Mutlu Meriç, Sevcan Nami, Hatay Saygun, Seçkin Selvi, Hüget Pirim, Gülel Sarıoğlu, Özden Oskay, Figen Öztarı, Tülay Sezin, Esin Tekeli, Melahat Tezcan, Yıldız Yalkut, Filiz Gök, Çiğdeş Türkeş, Güner Uçankuş, Ülkü Tiryakioğlu, Gülçin Türken.
“Dediler ki, “Gülsevin giderek unutmaya başladı.” Bir gün ailece karşılaşmıştık. O muzip tavrıyla şöyle anlatmıştı: “Bahariye’de caddeye çıkıyorum. Oraya kanepeler koymuşlar. Yanımda biri varsa ona anlatmaya başlıyorum. Anlatıyorum, anlatıyorum. Ve bakıyorum ki, yanımdaki çekip gitmiş! O zaman ben de kalkıp başka bir kanepeye gidiyorum. Anlatmaya başlıyorum. Aman bu insanlar bir tuhaf olmuş. Çekip gidiyorlar.””
Gülsevin, melek olup göklere uzanmış
Yine yıllar yılları kovaladı. Ve yıllar giderek çok daha hızla geçmeye başladı. Gülsevin ve Erol Erkmen ailesinin evi Kadıköy Bahariye’de, Yoğurtçu Parkı’na inen bir yokuşta idi.
Dediler ki, “Gülsevin giderek unutmaya başladı.” Bir gün ailece karşılaşmıştık. O muzip tavrıyla şöyle anlatmıştı: “Bahariye’de caddeye çıkıyorum. Oraya kanepeler koymuşlar. Yanımda biri varsa ona anlatmaya başlıyorum. Anlatıyorum, anlatıyorum. Ve bakıyorum ki, yanımdaki çekip gitmiş! O zaman ben de kalkıp başka bir kanepeye gidiyorum. Anlatmaya başlıyorum. Aman bu insanlar bir tuhaf olmuş. Çekip gidiyorlar.”
Bir gün geldi, duyduk ki, Gülsevin melek olup göklere uzaklaşmış.
1957-1958 Memoranda’da hepiniz için çok hoş anlatımlar yapılmış. Gülsevin Karlıklı için yazılan şöyle idi: “They say that she resembles one person when her hair-do is short and another when her hair- do is long. But she doesn’t like these and prefers to resemble her own self most of all. Her shoes from Japan, Egypt and Pakistan and her blouses from Germany, her coat from Paris, her cap from Switzerland, and her Sükse’s. Both romanticism and realism are hidden in her personality. She has a very strong personality,knowing what she want and how to get it,believes in destiny and in her dreams and trust nobody but God.”
Mutlu dün dosyalarını karıştırırken Gülsevin’in bulduğu iki sayfalık yazısını bana verdi.
Başlığı; “Üsküdar American Academy’li olmak.” Bu yazdıklarını iki nüsha yapmış ve birini Mutlu’ya vermiş. Harika bir yazı. Aynen kopyalıyorum… Aynı zamanda isterim ki genç kuşaklar, ablalarından birinin anlattıklarını okusunlar ve sevgiyle ansınlar!
Üsküdar American Academy’li olmak
Yazan: Gülsevin Karlıklı (Erkmen)
(UAA’lı olmak) ayrıcalıktır, bir ekoldür. Herhangi bir yerde, bir zamanda, üzerinde etiket varmışçasına, tanırsınız onu; giyimiyle, tipik yazısıyla, doğallığıyla, içinde o hiç yaşlanmayan çocuk ruhu ile.
Emin olduğumda, parlayan gözlerimizden bir sevgi seli akar. Ani bir çağrışımla, sanki kırtasiye kokusu, mis gibi yeşillik, ot kokusu, Miss Lindsley’in “Cooking” dersliklerinden dalga dalga yayılan çörek- böreklerin harmanlanmış kokusunu alır gibi olurum. Baharda kuş cıvıltılarıyla zıtlaşmayıp bütünleşen voleybolcuların, basketbolcuların yankılarını duyar gibi oluyorum. Sonra en yaşlı binamızın koridorlarındaki gıcırdayan ahşap kokusunu bile.
Sadece Fen ve Edebiyat mı öğrettin bize? “Dikiş” desen, kendi çapımızda “Defile” bile yaptık. “Child-Care”de bebek yıkamaktan doğum kontrolüne kadar bir çok şey.
“Cooking”de yaptıklarımızı afiyetle yemek iyiydi de, dönüşümlü yıkanan bulaşık… O zaman bulaşık makinesi mi vardı?
Dar pencereye ayrı, genişine ayrı biçimde perde kullanılacağını, sofra kurmanın inceliklerini öylesine öğrenmiştik ki, dışişlerinde görevli olsak, kuşkusuz, kimseye danışma gereksinimi duymazdık. İş dünyasında ne tip giysiler seçilmeli, iş görüşmelerine giderken nelere dikkat etmeli, “formal”, “informal” mektupların yazılışındaki tüm ayrıntılar. “Home- budget” ki yuvanın kalbi ve bir tür ekonomisi olan her kadına gerekli. “Honesty is the best policy” karakterimizin temeli olmuş, “self-respect” olgusunu tanıtmıştır bizlere.
Sana çok teşekkürler, sevgili okulumuz… Heyecanlarımız, endişelerimiz, mutluluklarımız, “commencement”larımız, balolarımız, “folk-dance”larımız, “May-Day”lerimiz, “Practice-house”umuz, “Study-hall”imiz, Miss Martin’den Miss Morgan’a uzanan günlerimiz, 10 Kasım’larda kasımpatlarına gömülmüş hıçkırıklarımız, İngilizce- Türkçe korolarımız, profesyonelliğe erişen tiyatrolarımız.
Siz hep orada kalın ki, bizler geldikçe, sayfa sayfa çevirelim. Bir daha, bir daha okuyalım yaşadıkça.