SEV Yönetim Kurulu Başkanı Av. Piraye Erdem (ACI’80) ile İzmir Amerikan Koleji günlerinden SEV’deki çalışmalarına, avukatlık mesleğinden Vakfın yeni planlarına kadar birçok konuyu konuştuk.
Sizi geçmişe götürerek başlasak, çocukluğunuzda nasıl bir ortamda büyüdünüz? Ailenizden de kısaca bahsedebilir misiniz? ACI ile tanışmanız ve okula girişiniz nasıl olmuştu, çevrenizde ACI mezunları var mıydı?
Anne, baba ve ağabeyimle birlikte dört kişilik bir ailede büyüdüm. Çok huzurlu ve mutlu bir aile yaşamımız vardı. Birbirine düşkün bir aileydik. Babam diş hekimi, annem ev hanımıydı. Benden üç yaş büyük ağabeyim Bahadır Elmacı da diş hekimi oldu. Babam eğitim hayatına önem veren biriydi. Kolej imtihanına hazırlık sürecinde beni bizzat çalıştırdı. Birlikte özellikle matematik çalışırdık. Ailemizde birçok ACI mezunu vardı. ACI’a girmek ailece arzu edilen bir şeydi ve ben de bu okula çok isteyerek girdim.
Okulun bahçesinden girdiğiniz ilk gün neler hissettiniz, nasıl bir okul ortamıyla karşılaştınız? Öğretmenlerinizden hatırladıklarınız var mı? Sizi en çok etkileyen, sevdiğiniz faaliyetler, etkinlikler ve dersler hangileriydi?
Okulumuzun kampüsü eşi benzeri olmayan güzel bir kampüstür. Kampüsümüzün geniş bir bahçesi ve büyük bir amfi tiyatro vardır. Okulumuzun bir kapısı Hatay’a, diğer kapısı Güzelyalı’ya açılır. Kampüsten ilk girdiğimde çok etkilenmiş ve heyecanlanmıştım. Öğretmenlerimin hepsini hatırlıyorum; özel insanlardı ve onları çok severdim. Özellikle Bercis Hanım’ın yeri bende ayrıdır. Kendisi lise yöneticimizdi. Tatlı sert bir idari figür olmasının yanı sıra özgürlükçü bir yapısı da vardı. Sabahları okulumuza geldiğimizde Bulletin Board’da gördüğümüz “See Bercis Hanım” notu, gülümseyerek hatırladığım anılar arasındadır. "See Bercis Hanım"ı gördüğünüzde bilirsiniz ki yolunda olmayan bir şeyler vardır. İlkokul çağlarından beri okulu ve eğitim ortamını; derslerden de en çok matematiği severdim. Student Council dediğimiz Öğrenci Birliğinde sınıf temsilcisiydim. İki yıl boyunca Sayman ve Sekreter olarak Yönetim Kurulunda da yer aldım. Okul Kantini Coop’u o zamanlar Student Council kiraya verirdi. Kira sözleşmesi hazırlayıp, kira bedeli belirlerdik. O dönem bankaya çıkış iznim vardı. Bu tür idari ve yönetsel işlerle uğraşmaktan zevk alırdım. Şimdi geriye dönüp baktığımda, ACI’daki bu tecrübelerimin kendimi keşfetmemde ve seçimlerimi buna göre yapmamda ne kadar katkısı olduğunu görüyorum.
ACI’da iken avukat olmayı düşünüyor muydunuz? Eğitiminize nasıl devam ettiniz, ardından mesleğinizde kariyeriniz nasıl ilerledi?
ACI’da iken avukat olmak aklıma gelmemişti. Babamın ve ağabeyimin diş hekimi olmalarından etkilenmiştim. Bu nedenle ben de diş hekimi olmaya özeniyordum. Babam beni diş hekimliğinden vazgeçirmeye çalıştı. Analitik yeteneğimi ve muhakeme kabiliyetimi hukukta problem çözmede kullanabileceğimi söyleyerek beni hukuk alanına yönlendirdi. Bugün dönüp baktığımda da babam sayesinde ne kadar doğru bir karar verdiğimi anlıyorum. 9 Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olduktan sonra avukatlık stajımı tamamladım. Staj sırasında ofisimi hazırladık. Stajımı tamamlar tamamlamaz ofisimi açıp çalışmaya başladım. 36 yıldır avukatlık mesleğimi icra ediyorum. Daha sonra sevgili eşim ve kıymetli meslektaşım Prof. Dr. Ercüment Erdem ile hayat arkadaşlığımızı iş ortaklığına da dönüştürerek hem İstanbul’da hem de İzmir’de Erdem & Erdem Ortak Avukatlık Bürosu olarak yola devam ettik.
“İlkokul çağlarından beri okulu ve eğitim ortamını; derslerden de en çok matematiği severdim. Student Council dediğimiz Öğrenci Birliğinde sınıf temsilcisiydim. İki yıl boyunca Sayman ve Sekreter olarak Yönetim Kurulunda da yer aldım. Okul Kantini Coop’u o zamanlar Student Council kiraya verirdi. Kira sözleşmesi hazırlayıp, kira bedeli belirlerdik. O dönem bankaya çıkış iznim vardı. Bu tür idari ve yönetsel işlerle uğraşmaktan zevk alırdım. Şimdi geriye dönüp baktığımda, ACI’daki bu tecrübelerimin kendimi keşfetmemde ve seçimlerimi buna göre yapmamda ne kadar katkısı olduğunu görüyorum.”
Kurucusu olduğunuz Erdem & Erdem, özellikle milli ve milletlerarası tahkim ve uyuşmazlık alanında tanınmış bir avukatlık bürosu… Erdem & Erdem’in çalışma alanları neler, bu başarısının sırrı sizce nedir? Sizin görevleriniz neler?
Aslında hukukun hemen her alanında müvekkillerimize danışmanlık sunuyoruz. Uyuşmazlık çözümünün yanı sıra ticaret hukuku, banka ve finans hukuku, rekabet hukuku ve vergi hukuku gibi pek çok alanda ulusal ve uluslararası düzeyde faaliyet gösteren bir hukuk bürosuyuz. Yıllar içinde bizlerle birlikte çalışan, alanında uzman çok kıymetli ekip arkadaşlarımız oldu. Ofisimiz onların da katkılarıyla büyüdü ve büyümeye devam ediyor. Tek başıma başladığım meslek hayatımda bugün İstanbul ve İzmir’de bulunan iki ofisimizde büyük bir ekiple beraber yola devam etmekten büyük mutluluk duyuyorum. Erdem & Erdem’in bu başarısını destekleyen pek çok unsur var tabii ki. Bence başarının sırrı öncelikle azimli ve prensipli olmaktan geçiyor. Hedefler koymak, bu hedefler doğrultusunda çalışmak, günün ihtiyaçlarına göre kendini sürekli yenilemek oldukça önemli. Kuruluşumuzdan bugüne benimsediğimiz temel değerlerimiz var. Bu değerler ışığında yarattığımız kurum kültürümüz nesilden nesile aktarılıyor. Bizim için en önemli şeylerden biri de her bir arkadaşımızı bir lider olarak yetiştirmek. Ofisimizin Uyuşmazlık Çözümü Biriminin başındayım. Bunun yanı sıra Kurucu ve Yönetici Ortak olarak kurumun fiziki, finansal ve kurumsal yapısını geliştirmek; markasını, gelenek ve kültürünü sürdürülebilir kılmak benim için oldukça önemli.
Vakıf ile ilk temasınız nasıl olmuştu, sizi gönüllü olarak SEV’de görev almaya neler yönlendirdi, bugüne kadar hangi görevlerde, neler yaptınız?
İlk defa Aralık 2006’da, Erhan Dumanlı Başkanlığındaki Vakıf Yönetim Kurulunda görev aldım. Vakıfta çok yoğun bir dönemdi ve kurumsallaşma çalışmalarına hız verilmişti. Okulların kuruculuğunun SEV’e devredilmesi çalışmaları başlamıştı. SEV İlköğretim Okulları açılalı 10 yıl olmuştu ve hızla büyümeye devam ediyorlardı. Kurum sayısı 3 farklı şehirde 7’ye çıkarıldı. Erhan Dumanlı Başkanlığında 2007’den 2011 Aralık ayına dek iki dönem Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev aldım. İkinci dönemde Başkan Yardımcılığı yaptım. Bu iki dönemde ACI’da ve TAC’de yatılı eğitim yeniden başladı. Üsküdar SEV Ortaokulu Çamlıca’daki yeni kampüsüne taşındı. SAC’nin kurulması ve Tarsus’taki Talas Kampüsü için inşaatlara başlandı. Kendi mezunlarımızdan oluşan çok yetkin bir Mütevelli Heyeti ve Yönetim Kurulu her zaman iş başındaydı. Okul yöneticilerimiz, SEV’deki profesyonellerimiz ve öğretmenlerimizle birlikte çok çalıştık. 2012’den sonra da SEV’deki görevime Mütevelli Heyeti Üyesi olarak devam ettim. Ayrıca 2019-2021 yılları arasında Mehmet T. Nane Başkanlığındaki Yönetim Kurulunda da Başkan Yardımcısı olarak görev aldım. 2021 yılının Aralık ayında ise Mütevelli Heyetimiz tarafından Yönetim Kurulu Başkanlığına seçilerek bayrağı devraldım.
16 yıldır SEV’de gönüllü olarak görev alıyorsunuz. Şimdi Yönetim Kurulu Başkanlığına seçilmek size neler hissettirdi?
Okulum ve Vakıf için gönüllü olarak çalışmak beni her zaman mutlu etti. Vakıfta çalışmaya başladığımda tekrar okul yıllarıma geri döndüm. Bu okul sayesinde hayata bir adım önde başladığımı düşünüyorum. Kişiye kesinlikle bir perspektif kazandırıyor. Saygı, sevgi, kendine güven, liderlik, topluma hizmet etme gibi temel değerleri daha ufak yaşlardan öğreniyorsun. “Enter to Learn Depart to Serve” çok değerli bir mottodur. Okulumuz akademik başarının yanı sıra kulüp faaliyetleri, sosyal sorumluluk projeleri gibi ekip çalışması gerektiren ve toplumsal bilinci aşılayan sosyal faaliyetler açısından da oldukça zengindir. Benim gönüllü çalışmalarımın asıl kaynağı okulumda edindiğim bu toplumsal bilinçten geliyor. Topluma hizmet etmenin değerini orada öğrendim ve bunu yeni nesillere aktarmayı da kendime bir görev biliyorum. UAA, ACI, TAC, SAC ve SEV İlköğretim Kurumlarımızın hepsi ülkemiz için çok önemli bir toplumsal hizmet olan eğitim adına var olan kurumlar ve 150 yıldır bu misyonu başarıyla sürdürüyorlar. İş dünyasından akademiye, bilimden sanata, spordan siyasete kadar ülkemize ve dünyaya değer katan mezunlar yetiştirdiler ve yetiştirmeye de devam edecekler. Bugün, çatısı altındaki köklü okullarıyla bu eşsiz kuruma liderlik etmek, böyle bir ekibin, kurumun parçası olmaktan dolayı çok gururluyum. Yönetim Kurulu üyelerimiz, Vakıf yöneticilerimiz, Yönetim Kuruluna bağlı komitelerimizdeki mezun arkadaşlarımız, okul liderlerimiz, öğretmenlerimiz ve profesyonel ekibimizle bu bayrağı daha yukarılara taşıyarak sonraki arkadaşlarımıza devretmek için çalışmak beni heyecanlandırıyor. Okullarımıza, öğretmenlerimize, öğrencilerimize en iyi eğitim ortamlarını sağlamaya, okullarımızın arkasında her zaman güvenecekleri güçlü kurum olmaya devam edeceğiz.
“Eğitim kalitemizden hiçbir zaman ödün vermedik. Bugün okullarımızda öğretmenlerimiz okul liderlerimizle birlikte, olması gerektiği gibi uluslararası düzeyde, en nitelikli eğitimi vermeye odaklanıyorlar. Tüm dünyanın veri bazlı düşünme ekseninde ilerlediği bir dönemdeyiz. Verinin bir güç olduğu bu dönemde kurumsallaşma stratejimizi biz de veri odaklı hale getirdik. Bu konuyu yeni Stratejik Planımızın içinde ilk sıraya koyduk. ”
Vakıf, okullarını geliştirmeyi ve yatırımlarını kesintisiz sürdürürken, uzun yıllardır kurumsallaşmaya çok önem veriyor. Tüm dünyada önemli değişimlerin yaşandığı bu dönemde kurumsallaşma Vakıf için ne ifade ediyor, önümüzdeki döneme nasıl hazırlanıyor?
Vakıf ve okullarımız adına kurumsallaşma, uzun süredir stratejik olarak üzerinde durduğumuz önemli bir konu. Kurumsallaşma bir süreçtir. Bir kurum kültürü oluşturmak, yaşatmak ve en önemlisi sürdürülebilir kılmak çok önemlidir. Bu anlamda kurumsallaşma sürecimizde kayda değer adımlar attığımıza inanıyorum. Okullarımızda 150 yıldır süregelen köklü bir kurum kültürü var. SEV eğitim, yayıncılık, sağlık gibi farklı alanlarda, Türkiye'nin farklı coğrafyalarında bulunan, kendi özgün kimlikleri olan kurumları, geçmişte olduğu gibi ortak bir kültürle yeniden bir araya getirdi. Bunu da tıpkı bir sivil toplum örgütü gibi gönüllülerden oluşan bir yöntemle yapmak için yola çıktı. 1968 yılında kurulan SEV, Amerikan Bord Heyetinden (ABH) bu yana köklü bir geleneğe sahip. Hem bu köklü kültürü koruyarak hem de yeniliklere adapte olarak kurumsallaşmaya devam eden SEV bugün, eğitime her türlü desteği verecek uzman profesyonelleri ve ekipleriyle, okullarımızın arkasında her zaman güvenebilecekleri güçlü bir yapı haline geldi. Başarılı kurumsallaşma stratejisiyle Türkiye’nin en büyük eğitim vakıflarından biri oldu. Her biri kendi alanlarında ulusal ve uluslararası deneyime ve uzmanlığa sahip kendi mezunlarından oluşan Mütevelli Heyeti, Yönetim Kurulu ve komitelerinin özverili çalışmalarıyla büyümeye de devam ediyor. Eğitim kalitemizden hiçbir zaman ödün vermedik. Bugün okullarımızda öğretmenlerimiz okul liderlerimizle birlikte, olması gerektiği gibi uluslararası düzeyde, en nitelikli eğitimi vermeye odaklanıyorlar. Tüm dünyanın veri bazlı düşünme ekseninde ilerlediği bir dönemdeyiz. Verinin bir güç olduğu bu dönemde kurumsallaşma stratejimizi biz de veri odaklı hale getirdik. Bu konuyu yeni Stratejik Planımızın içinde ilk sıraya koyduk. 150 yıllık okullarımızın kültürünü inşa eden kritik veriler, nesiller boyu okullarımızda hizmet eden öğretmen ve idarecilerimiz tarafından özenle tutuldu ve aktarıldı. Onlara gerçekten çok şey borçluyuz. Örneğin ben ACI’a girdiğimde Okul Müdürümüz Frederick Shepard idi. Dört nesildir kurumlarımızda çalışmış bir ailenin üyesiydi. Oğlu Whitman Shepard, UAA’nın Okul Müdürü ve SAC’nin Kurucu Müdürü oldu. Kurumlarımızın adeta “canlı” hafızası olan bu öğretmenlerin ve idarecilerin getirdiği kültür ve geleneği sürdürüyoruz. Vakıf olarak bugün kurumlarımızın hafızasını, eğitim ve yönetsel süreçlerimizi, eğitim sistemimizi, prosedürlerimizi, kayıt altına alıyor, verilerimizi oluşturuyoruz. Bu sayede insan odaklılığımızı, etkin yönetişim anlayışımızı güçlendirerek, çevik bir organizasyon haline geldik.
Yukarıdaki sözlerinizde “okulların arkasındaki güç” ve “yeni stratejik plan”dan bahsettiniz. Sizin ve yeni Yönetim Kurulunun Vakıf için planları ve hedefleri nelerdir?
Vakıf ve okullarımızın son 20 yılda yaşadığı değişime tanıklık etmekten ve bu değişimin bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. Bu görevlerde gönüllü olarak emeği geçen Mütevellilerimize, Başkanlarımıza, Yönetim Kurulu üyelerimize, komitelerde çalışan tüm arkadaşlarımıza çok şey borçluyuz. Aralık 2021’de göreve başlayan yeni yönetim olarak, ilk işimiz bu dönemde, dünyadaki ve ülkemizdeki güncel gelişmeler ışığında ana stratejimizi yeniden ele almak oldu. Vakıf yönetimi, komitelerimiz ve Yönetim Kurulumuzun ortak çalışmasıyla hazırladığımız üç yıllık yeni Stratejik Planımızı; sürdürülebilirliğin sağlanması vizyonuyla “Okulların Arkasındaki Daimi Güç”, yani “Daima SEV” marka konumlandırmasıyla dört temel eksende oluşturduk. Bu eksenlerden ilki yukarıda değindiğim kurumsallaşmanın tamamlanmasıdır... Sistem teması çerçevesinde veri bazlı düşünen, hareket eden, tüm süreçleri kayıt altında olan güçlü bir yönetişim ve raporlama sistemi oluşturmayı hedefliyoruz. Buradaki hedefimiz kesinlikle bürokratik bir sistem yaratmak değil. Amacımız, tüm kurumlarımızda özgün bir “SEV Deneyimi ve Kültürü"ne en doğru, en hızlı ve etkin şekilde destek olmak ve onu sürekli kılmak. Uzun yıllardır süre gelen geleneğimizde olduğu gibi yetkin akademik ve idari kadrolarımızın uzun süreli istihdamını, mutluluğunu ve refahını sağlamak bu dönemde de ana hedeflerimizden biri. Stratejik Plan’daki ikinci eksenimizse kaynaklarımızı artırmak ve çeşitlendirmek. İster fiziksel, ister finansal, isterse insan kaynaklarımız olsun, bunları tam kapasite ve en verimli şekilde kullanılabilir hale getireceğiz. Kaynak kullanımı ve artırım hedeflerimizi etkin planlamayla optimize ederken, verimlilik ve sürdürülebilirlik en önemli itici gücümüz olacak. Bilişim teknolojileri altyapısını geliştirmek ve teknolojiyi en iyi şekilde kullanmak, kaynak kullanımının çevresel sürdürülebilirliğe uygun olmasını sağlamak, tarihi yapılarımızı ve objeleri korumak öncelikli hedeflerimiz. Hepimizin bildiği gibi dünya ve ülkemiz ekonomik olarak zor bir dönemden geçiyor. Bizler de finansal kaynaklarımızı, bağış ve fonlarla sistematik şekilde artırmak ve çeşitlendirmek zorundayız. Üçüncü odağımız ise topluma ve insana katkının artırılması... SEV’e adeta ruhunu veren bir başlık bu. Buradaki hedefimiz SEV’in bütünsel eğitim ve toplumsal sorumluluk bilinciyle standartları belirleyen lider bir kurum olmasıdır. Toplumsal sorumluluk bilincimiz ve insana değer katan eğitim faaliyetlerimizle sürekli öğrenen ve öğrendiğiyle de değişen bir organizasyon olacağız. Nitelikli öğrencilere fırsat eşitliği sağlamak için burs sistemini geliştirmeye devam edeceğiz. SEV Akademi ve yeni kurulan Araştırma ve Etki departmanımızla, öğretmen eğitimi, araştırma, geliştirme ve uygulama çalışmalarını artırmayı ve bunların çıktılarını tüm topluma yaymayı, üniversitelerle iş birlikleri kurmayı ve projeler geliştirmeyi planlıyoruz. İnsana katkı başlığı altında ise bütünsel eğitim felsefesiyle çok yönlü, yaşam boyu öğrenen ve toplumsal gelişime katkı sunan bireyler yetiştirmeye devam edeceğiz. Okullarımızda eğitimin güncel ve etkin örneklerini geliştirmek, eğiticilerin eğitimini sağlamak, zengin ve dönüştürücü bir eğitim sunmak, bu eksendeki hedeflerimiz arasında yer alıyor. Stratejik planımızın son hedefini ise marka algısı üzerine konumlandırdık. Entegre iletişim ve ilişki yönetimiyle mevcut ve aday veli ve öğrencilerimizle, SEV deneyimi odağında iletişim çalışmaları yaparak bağımızı güçlendireceğiz. SEV’in eğitimde sürdürülebilirliği sağlayan, sektörde lider kurum, okullarının arkasındaki güç olması ve güven duygusu üzerine Vakfımızın geleceğini "Daima SEV" diyerek inşa edeceğiz.
Connect dergisini bu sayısının ana konusu bağışlar ve burslar... Stratejik Planda bu iki konuya da atıf var. Bağışlar ve burslar hakkında ne söylemek istersiniz? Mezunlar arasında bağış kültürü sizce ne durumda, SEV bu konuda neler planlıyor?
Kâr amacı gütmeyen bir eğitim vakfı olarak bağışlar ve burslar bizim için hayati öneme sahip. Kurumsal sosyal sorumluluk projelerimiz ve burs imkânlarımızla topluma ve insana katkı sunmak temel görevimiz. Bağış konusunda mezunlarımız arasında yüksek bir farkındalık olduğunu biliyorum. Bunun en önemli nedeni de hepimizin dayanışma ve topluma hizmet bilinciyle yetişmiş olması. Tüm okullarımızda yarattığımız çeşitli burs projeleri mezunlarımız tarafından çok önemsendi. Mezunlarımız sınıf bursları vererek okullarımıza bir nevi gönül borçlarını ödüyorlar. SEV olarak biz de matching sistemimizle bu bağışları, yüzde 50 oranında katkıda bulunarak destekliyoruz. Her 4 öğrencimizden birinin burslarımızdan faydalanabildiği bir noktaya ulaşmaktan gurur duyuyoruz. Tabii ki önümüzdeki yıllarda da bu oranı artırarak sürdürmek, insana ve topluma katkı hedefimizin önemli bir bölümünü oluşturuyor. Bunun için kaynaklarımızı geliştirmeye devam edeceğiz. Vakıf yöneticilerimiz ve komitelerimiz geniş kapsamda bağış, kaynak geliştirme ve çeşitlendirme projeleri üzerine çalışıyorlar. Mezun derneklerimiz ve mezun ofislerimizle birlikte bağışların artırılması, yerli ve yabancı proje fonlarına yönelik çalışmalarımız olacak. Yeni bina ve kampüslerimizde isimlendirme bağışlarına özel bir önem veriyoruz.
Hem kendi avukatlık ofisiniz hem yönetim kurulu üyelikleri hem de SEV Yönetim Kurulu Başkanlığı... Nasıl bir çalışma temponuz var? İstanbul’da ve İzmir’de ne kadar vakit geçiriyorsunuz, hangi şehri ve nelerini daha çok seviyorsunuz?
Oldukça yoğun bir tempom var. Gerek ofis işleriyle gerekse de SEV’deki faaliyetlerimle her günüm dolu dolu geçiyor. Fakat çalışmayı oldum olası çok severim. Çalışmak, kendine sürekli yeni hedefler koymak ve bunları başarmak için çabalamak benim için bir tutku. Sen durmayıp, yaşama katkı sunmaya devam ettiğin sürece hayat da sana katkıda bulunuyor. Gençlerle birlikte çalışırken ben de sürekli yeni bir şeyler öğreniyorum. Hem İzmir’i hem de İstanbul’u çok seviyorum. Her iki şehirde de ofisimiz olduğu için ikisinde de bol bol vakit geçiriyorum. Tabii doğup büyüdüğüm şehir olan İzmir’in yeri bende ayrı, fakat İstanbul’da da uzun yıllardır yaşıyorum ve dünyanın en güzel şehirlerinden biri olduğunu düşünüyorum.
Eşiniz Prof. Dr. H. Ercüment Erdem de alanında çok tanınmış bir avukat ve öğrencileri tarafından çok sevilen bir eğitimci. İki avukatın evliliği ve birlikte çalışmasının zorlukları ve kolaylıkları hakkında neler söylersiniz?
Eşimle uyum içinde çalıştığımızı ve birbirimizi tamamladığımızı düşünüyorum. Fikir paylaşımına çok önem veriyoruz ve birbirimizin fikirlerine saygı duyuyoruz. İş hayatına oldukça profesyonel yaklaşıyoruz. İş ve ev hayatımızı birbirinden ayrı tutuyoruz. Böylelikle hayatlarımızda bir denge kurabiliyoruz. Tabii ki birbirinden farklı iki insanın her konuda anlaşması kolay olmuyor; ama hayatın tüm sorumluluklarını birlikte üstlendiğimiz için her zaman bir orta yol buluyoruz. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli şeyin saygı olduğunu düşünüyorum. Birbirinize olan saygınızı yitirmediğiniz sürece her sorunu çözebilirsiniz. Bizim kendi ailemizde kurduğumuz bu saygı ve sevgi temelli kültürü Erdem & Erdem’in kurum kültürüne de doğal olarak taşıdığımızı düşünüyorum. Ofisimizde de her bireyin birbirine saygılı olması, her sorunu açıkça konuşabilmesi ve birbirini anlamaya odaklanması bizim için çok önemli.
Kızınız İzmir Amerikan Koleji mezunu ve avukat, oğlunuz da Üsküdar SEV mezunu ve stajyer. Çocuklarınızı kısaca tanıtarak, bize klasik bir aile toplantısını anlatır mısınız? Çocuklarınızla aynı kampüslerde okumak ve aynı mesleği yapmak nasıl bir duygu?
Kızım Mehveş Erdem, ilköğretimi İzmir SEV’de bitirdi ve İzmir Amerikan Kolejinden mezun oldu. Üniversite hayatına Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesinde devam etti ve yüksek lisansını Amerika’da Northwestern Pritzker Hukuk Fakültesinde tamamladı. Şu an Erdem & Erdem’de Kıdemli Avukat olarak çalışıyor. Oğlum Orhan Emin Erdem, Üsküdar SEV ve Koç Lisesi mezunu. Hukuk eğitimini İngiltere’de University of Sheffield’da aldı. Şu an Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesinde denklik eğitimine devam ediyor ve aynı zamanda Erdem & Erdem’de çalışıyor. Kızım yeni evlendi. Damadım Kemal Kamiloğlu da İzmir SEV ve ACI mezunu. Üniversite eğitimini İngiltere’de Central Saint Martins, Univeristy of The Arts London’da tamamladı. Yüksek lisansını ise City, University of London’da yaptı. Kendisi dijital ürün tasarımcısı olarak çalışıyor. Üç çocuğumun da aynı ekolden mezun olmaları, aynı şekilde yetişmiş olmaları ve onlarla aynı düşünceleri paylaşmak beni çok mutlu ediyor. Çocuklarımız avukatlık mesleğini kendileri seçti. Bu da bizler için onur verici. Hem Mehveş hem de Orhan Emin, kurumumuzda bir avukatın geçmesi gereken kariyer yolu adımlarını takip ediyorlar. Diğer avukatlarla eşitlik çerçevesinde çalışıyorlar ve onlara herhangi bir ayrıcalık tanınmıyor. Kıdemlerinin gerektirdiği ölçüde sorumluluklarını yerine getiriyorlar. Klasik bir aile toplantısında konular doğal olarak dönüp dolaşıp hukuka geliyor. Bundan kaçınmamız çok mümkün değil sanırım… Bir karar alacağımız zaman ise pek çok argüman ileri sürülüyor ve bunları sabırla uzun uzun tartışabiliyoruz.
İşiniz ve SEV dışında ilgilendiğiniz farklı alanlar ve konular var mı? Boş vakitlerinizde neler yaparsınız, hobileriniz nelerdir? "Kalan ömrümde mutlaka yapmalıyım," dediğiniz şeyler var mı?
Kitap, özellikle de roman okumaktan çok zevk alırım. Bir romanı bitirir bitirmez, diğerine başlarım. Aynı zamanda boş zamanlarımda film izlemeyi de çok seviyorum. Ofisimizde çalışmaya başlayan her avukatı, her stajyeri geleceğin liderleri olarak görür ve onları buna uygun olarak yetiştirmeyi amaçlarız. Bilgi ve deneyimlerimi aktararak insan yetiştirmek benim için bir yaşam biçimi. Kalan ömrümde sağlığım elverdiği müddetçe, mesleğime ve SEV’deki çalışmalarıma devam etmek istiyorum. Ayrıca liderler yetiştirmek, mentorluk yapmak ve farklı pek çok konuda topluma hizmet etmeyi sürdürmeyi amaçlıyorum. Mutlaka hayata geçirmek istediğim şeylerden biri de özellikle kadın liderler yetiştirmeye yönelik bir proje yaratmak. Türkiye’de ne yazık ki kadın yöneticilerin oranı hâlâ son derece düşük. Bu alanda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının ülkemizin geleceği için çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Son olarak, İzmir Amerikan Kolejinin hayatınızda, dostluklarınızda ve kariyerinizdeki yeri hakkında neler söylemek istersiniz?
Hayatımın her alanında önemli bir yeri olduğunu söyleyebilirim. En önemlisi de çok genç yaşlarımdan itibaren kendimi keşfetmemdeki katkısı. ACI kültürü bu açıdan çok değerli. Okulumuzda edindiğim özgüven, liderlik gibi vasıflar ve toplumsal bilinç gibi kazanımlar tüm mezunlarımız için olduğu kadar, benim için de büyük bir şans. Kulüpler, sosyal sorumluluk projeleri ve çeşitli sosyal faaliyetler açısından zengin okul hayatımızın bize hayat boyu katkılarının yeri doldurulamaz. Okulumuzla hiç kopmayan aksine güçlenerek pekişen gönül bağımızla bu kazanımlarımızı yeni nesillere aktararak devam ettirmek benim için daima bir övünç kaynağıdır. ACI’ın arkadaşlıklarım üzerinde de oldukça etkisi oldu. Aynı okullarda yetişmiş olmak ve aynı kampüslerin havasını solumak, insanları birbirine yakınlaştırıyor. Okuldan sonra da kopamıyorsunuz. Uzun yıllar geçse de yine en yakınınızdakiler, o dönemki arkadaşlarınız oluyor. Mezunlar arası ilişkilerin bu kadar güçlü olmasının en önemli nedeni de yıllar öncesinden temelleri atılan bu arkadaşlık bağları.