Bir ACI mezunuydu, 30 yıl emek vermiş bir ACI öğretmeniydi, Yetişenler Derneğinin kurucularından, başkanlarından ve derneğe büyük emeği geçen Efser Kayral (ACI’40) Aralık 2023’te aramızdan ayrıldı. Kendisini saygıyla anıyor, Beacon’da Şükran Yücel’in kaleme aldığı yazıyı ve kendisiyle 2000 yılında yapılmış belge niteliğindeki güzel söyleşiyi yayımlıyoruz.
Yazar: Şükran Yücel (ACI'71)
Adı Amerikan Kız Koleji ile özdeşleşmiş mezunlarımızdan birisidir Efser Kayral. Amerikan Kız Koleji’nde Yetişenler Derneği denince ilk akla gelen isimdir. Bunda dernekte 25 yıl hizmet vermesinin ve uzun yıllar başkanlık yapmasının yanı sıra kişiliğinin Amerikan Kız Koleji imajının çağrıştırdığı tüm özellikleri barındırmasının da payı var kuşkusuz. Benim çocukluğumda oturduğum Karantina semtinde birçok Amerikan Kız Kolejli vardı. Amerikan Kız Kolejli olmak saygıyla karışık bir merak duygusunu da verirdi insanlara. Amerikan Kız Koleji mezunları o yıllarda yaşadığımız yarım modernleşme süreci içinde içeriğini tam bilemediğimiz modernliğin de simgesiydiler. Kendi yurduna ve kültürüne yabancılaşmamış, çevresini de eğitmeye yönelik modernliği ben ilk kez karşı komşumuz Efser Kayral’da ve onun sınıf arkadaşı kapı komşumuz Hikmet Cevahirci’de tanıdım. Efser Hanım, caddenin karşı kaldırımından hızlı hızlı yürüyerek geçerdi. Her zaman bakımlı, dinamik, canlı ve güler yüzlüydü. O her yönüyle etkili bir kişilikti.
Yıllar sonra Efser Hanım’la Yetişenler Derneği’nde birlikte çalıştık. Her yaştan mezunla çok iyi anlaşabilen, hoşgörülü ve son derece demokratik bir başkandı. Yıllarını derneğe adayan ve tüm mezunlarla uyum içinde çalışan, geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan Efser Kayral’la Blake House’da gerçekleştirmiş olduğumuz söyleşiyi değerli anısına sizlerle paylaşıyoruz.
60'ıncı mezuniyet yılınızı kutladığınız bu yıla kadar okulla ilişkiniz hiç kesilmedi. Yaşam boyu ACI’lı olmak sizce nasıl bir şey?
Çok güzel bir his. İfade edemeyeceğim kadar güzel bir sıcaklık, eskiye güzel anılara bağlı olurken, bugünden hiç kopmadan geçmişi aynı anda hissedebilmek… Her yaştan mezunla birlikte aynı hisleri paylaştım hep. Her zaman aynı ruhu ve çoğunlukla da aynı düşünceyi hep birlikte paylaştık.
Siz ruh demişken ACI ruhu sizce nedir?
1928 mezunundan 2000 mezununa kadar hepimizi birbirine bağlayan ortak bir bağ da diyebiliriz bu ruha. Bu ruhun içinde bence hem düşünce hem duyarlılık, hoşgörü, kendine güven, girişim ruhu ve başarma azmi gibi pek çok özellik bizi bir araya getiriyor. Tabii buna okulumuzun misyonunda her zaman yer alan yardımseverlik ve topluma hizmet bilincini de eklemek gerek.
Yetişenler Derneği’nin kuruluş çalışmalarından başlayarak tarihini kısaca özetleyebilir misiniz?
1950 yılında Mrs. Blake’in ve Miss Green’in teşvikiyle ve birçok mezunun girişimiyle kuruldu. Sanırım ilk Başkan Leyla Akgönenç’ti. Yetişenler Derneği’nde o yıldan başlayarak çalıştım. Başkanlığı Nesrin Oran’dan devir aldım. Yetişenler Derneği büyük bir ihtiyaç olarak kuruldu ve eminim işlevini de yerine getirdi. Her yaştan mezunu birleştiren bir merkez oldu. Mezunların okulla bağının kopmamasını sağladı.
Sizce Derneğin en önemli amacı nedir?
Birinci derece yakınlığı ve beraberliği, okula bağlılığı devam ettirmek. Topluma faydalı olmak. Aydınlatıcı olmak. Enter to Learn, Depart to Serve.
Siz Kız Lisesi’nde de yıllarca İngilizce öğretmenliği yaptınız. Öğretmenlik yaşamınız nasıl geçti?
Kız Lisesi’nde 30 yıl öğretmenlik yaptım. Öğretmenlikten büyük zevk aldım. Vedide Baha Pars’ın müdürlüğü ile başlamıştım. Vedide Hanım mükemmel bir insan, çok iyi bir yöneticiydi. Kız Lisesi’ni çok ileri götürdü.
Bize okul yıllarınızı anlatır mısınız?
İlkokulu Necatibey İlkokulu’nda okudum. Hareketli ve güzel etkinliklere o yıllarda başladım. İlkokuldaki öğretmenim Nezihe Hanım, devrim şehidi Kubilay’ın ablasıymış. Biz ileride ünlü bir gazeteci olacak olan sınıf arkadaşım Bedii Faik’le birlikte okulda duvar gazetesi çıkarırdık. İlkokulu bitirdiğim sırada Fransız okulları revaçtaydı. Ben de Fransız okuluna gidecektim ama o sırada Dame de Sion kapandı. Bir aile dostumuz Amerikan Koleji’ni önerdi. Annem elimden tuttu. Göztepe’ye geldik. Zeytinlikler arasında bir okuldu. Bizi kocaman topuzlu, güler yüzlü ve Türkçe konuşan bir hanım karşıladı: Miss Green. Böylece Amerikan Kolejli oldum. Başlayış o başlayış, bir daha hiç kopmadım oradan. Müdürümüz Miss Parsons, Miss Green, Miss Woodward o dönemden hatırladığım iyi eğitimciler. Vedide Baha Pars Amerika’dan yeni gelmişti. Mebrure Tosun ’28 ve Zekiye Abla ’28 unutamadığım hocalardır. Hakkı Baha Pars Türkçe dersine gelirdi. Atatürk’ün yakın çevresinde bulunmuş kıymetli bir insandı. Ortaokul döneminde bizi en çok etkileyen hocamız Miss Harriet Yarrow’du. Lütfiye Gürsoy tarih-coğrafya hocamızdı. İbrahim Taner sevgi ile otoriteyi çok güzel dengeleyen değerli bir öğretmen ve idareciydi. O günlerden Helva Piknik’leri hiç unutmadım. Okulun arka kapısından bir katır üzerinde kazanlar, kepçeler, helva malzemeleri yüklenir, aşçı ile İbrahim Bey önde, biz arkada yürüyerek Mızraklı Dede denilen bir semte giderdik. İbrahim Bey kazanın başına geçer, kepçe ile helvamızı dağıtırdı, çok eğlenceli bir gün olurdu. Ortaokuldaki bir diğer heyecanlı gün, Commencement’lardı. Öğrenciler çok az sayıda olduğundan hepimiz Commencement’lara katılırdık. Velilerimiz de okula sadece Commencement’ta gelirdi. Ben de bir Commencement’ta rol almış, klasik bir dans gösterisi yapmıştım. Biz Lise 2’deyken okulun kurucularından biri olarak tanıtılan Mr. Goodsell diye bir Amerikalı Bey konuşma yapmıştı. Sonradan onun Mrs. Blake’in babası olduğunu öğrendik. Müdürümüz Miss Parsons edebiyata gelirdi. Bristol’ün altındaki kütüphanede Elizabeth Browning’den ağlayarak şiirler okurdu. 1939’da Blake’ler geldi. Mrs. Blake okula büyük bir değişiklik getirdi. Onun çok aydınlatıcı bir insan olduğunu o ilk yılında bile anladık. Mezuniyetimde kendi elbisemi kendim çizmiştim. O zaman çok az araba vardı. Biz ünlü kırmızı taksiyi istedik ve arkadaşım Hikmet Cevahirci Birgili ile kırmızı taksiyle okula geldik. Bizim Commencement’ta arkadaşımız Ferzan’ın (Gürel) yazdığı bir oyun oynanmıştı. O gece birkaç arkadaş Nevin Duyar Alemdaroğlu’nun evinde kaldık. Bizim o mezuniyetimizde muadelet kalktı. Biz Kız Lisesi’nde mezuniyet sınavına girdik.
“Bir aile dostumuz Amerikan Koleji’ni önerdi. Annem elimden tuttu. Göztepe’ye geldik. Zeytinlikler arasında bir okuldu. Bizi kocaman topuzlu, güler yüzlü ve Türkçe konuşan bir hanım karşıladı: Miss Green. Böylece Amerikan Kolejli oldum. Başlayış o başlayış, bir daha hiç kopmadım oradan.”
Bu cümleden sonra üçümüz birden gülmeye başlıyoruz. Üzerinden 70 seneden fazla geçmiş olmasına rağmen Seyda Hanım'ın şarkıyı kelimesi kelimesine hatırlamasına şapka çıkarıyoruz. Nasıl da içine işlemiş... Şimdi bu ders nasıl unutulabilir?
"Çok farklıydı öğretmenlerimiz" diyor Kayhan. "Uyarırken bile tatlı bir dil kullanırlardı. Kız kardeşim biraz yaramazdı. Okulun bahçesindeki ağaçlara çıkar, kirazları toplar, yerdi. Bir görevli görmüş, Mrs Blake'e söylemiş. Mrs Blake bu, durur mu? Bir gün hepimiz otururken küçücük bir tabağın içine kirazları koyup, herkesin içinde ona vermişti. Sonra da gülümseyerek, 'I know you like it' demişti. Mesajı almıştık. Tabağımızdaki yemeği bitirmemiz konusuna da çok önem verirlerdi. Bitirebileceğimiz kadar yemeği tabağımıza almamızı söylerlerdi. Bunu da bize çok güzel öğretmişlerdi. 'Herkes tabağında bir lokma bırakırsa 25 kişinin lokması kaç kişiyi doyurur?' derlerdi. Bir de tatlı bir espri vardı aramızda. Tabakta yemek bıraktığımızı görürlerse, 'Ekmeğinizi alın, tabağınızdaki yemekleri güzelce temizleyin. Çünkü Besim çok yoruldu' diye bizi uyarırlardı. Besim, bulaşıkçımızdı. Biz onlarla büyüdük, bir aileydik. Çok güzeldi. Anlatamam birlikte geçirdiğimiz yılların güzelliğini..."
1945'te adım attığı İzmir Amerikan Koleji'nden 1951'de mezun olur Kayhan. Mezun olduklarında 22 kız öğrencidirler. Üniversitede okuma hayali var mıdır? "Tabii ki çok isterdim. Ne olsa okuyabilirdim" diyor. "Peki kolejdeyken en çok hangi derse ilginiz vardı?" sorusunu "Edebiyat" diyerek yanıtlıyor. "Dayım Samim Kocagöz yazardı. Teyzem de roman yazdı. Küçük dayım şairdi. Okul da beni bu alanda çok destekledi. İngilizceyi farklı öğretirlerdi. Türkçe konuşmak yasaktı. Miss Woodword küçücük bir ceviz kabuğu alırdı eline, onun içine minicik bir bebek yapmış, yorgan yapmış, yastık yapmış, bize masal anlatırdı. Biz öyle dilbilgisi öğrenmeden, masal dinleyerek İngilizceyi öğrendik."
Saatler boyunca okul anılarını konuşabiliriz diye düşünürken sıra mezuniyetten sonraki hayata geliyor. Liseyi bitirdikten iki sene sonra evlenen Seyda Hanım'ın eşi Muzaffer Kayhan, Söke'de çiftçilikle uğraşan, daha sonra kayınbiraderi Halil Fırat ile Söke Un fabrikasını kuran bir sanayicidir. Bu evlilikten Muharrem ve Hilmi adlarında iki oğulları olur. Okuluyla da öğretmenleriyle de bağı hiç kopmaz Kayhan'ın. Uzun yıllar Mezunlar Derneği'nde çalışır. Amerika'ya oğlu Muharrem'in Cornell Üniversitesi'ndeki mezuniyet törenine gittiğinde bile bir vakit yaratıp Miss Yarrow'u ziyaret eder. Miss Yarrow'un odasında aynasının önünde halasının fotoğrafının durduğunu gördüğünde çok duygulanır.
O anki hislerini şöyle anlatıyor: "Miss Yarrow bizim eve gelip giderken halamla tanışmış. Onu o kadar çok sevmiş ki Amerika'ya döndüğünde fotoğrafını karşısına koymuş. Ben okuldan mezun olduktan sonra da öğretmenlerim bize gelir, bizde kalırlardı. Ailemle çok yakın ilişkileri vardı. Biliyor musunuz bugün Blake House olan bina annemin halasının evi. Annemin halasının hiç çocuğu olmamış, evini Çocuk Esirgeme Kurumu'na bağışlamayı düşünüyordu. Biz eşimle birlikte gittik, onu bu evi okulumuza vermesi için ikna ettik."
“Karma eğitim fikri çıktığında önceleri erkeklerin alınmasına karşı çıktık. Şimdi bir eğitimci olarak memnuniyet duyuyorum. Değişim gerekiyor ama değerli geleneklerimizin yavaş yavaş erimesine çok üzülüyorum. Bunların titizlikle korunmasını içtenlikle istiyorum.”
Okul hızlı bir değişim içinde. Önce erkekler geldi, sonra SEV İlköğretim Okulu açıldı. Eski mezunlar olarak değişimleri nasıl karşılıyorsunuz?
Karma eğitim fikri çıktığında önceleri erkeklerin alınmasına karşı çıktık. Şimdi bir eğitimci olarak memnuniyet duyuyorum. Değişim gerekiyor ama değerli geleneklerimizin yavaş yavaş erimesine çok üzülüyorum. Bunların titizlikle korunmasını içtenlikle istiyorum.
Sizi hep hareket halinde görüyoruz. Bu dinamizmi ve canlılığı neye borçlusunuz?
Hayatı seviyorum. İnsanları ve tabiatı seviyorum. Sanatın her dalından zevk almaya ve bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Okumayı çok seviyorum.
Son yıllarda dünyanın en uzak köşelerine seyahatler yapıyorsunuz. Seyahatlerinizden söz eder misiniz?
Seyahat çok güzel. Gezmeyi çok seven bir insanım. Jano’nun düzenlediği gezilere katıldık. Değişik yerlere gidiyoruz. Değişik kültürleri gözlemliyoruz, otantik eserler görüyoruz. Özbekistan gezimiz çok ilginçti. Camiler, medreseler gördük ve sanatçılar İpek Yolu’nu anlatan bir bale sergilediler. St. Petersburg’dan Moskova’ya gemiyle gittik. Norveç’ten gemiyle Kuzey Kutbu’na kadar çıktık. Mısır da çok güzeldi. En son Küba’ya gittik. Çok enteresan bir ülke. Halk çok fakir ama sosyal güvenlikleri var, sağlık ve eğitim hizmetleri bedava. Değişik ülkeleri tanımak çok zevkli ve çok şey öğreniyoruz.
Mezunlarımıza bir mesajınız?
Çok iyi konumlara gelmiş mezunlarımızla iftihar ediyorum. Bilinçli çalışmanın sonucu. Yeniliklere açık olmak, eskiyi de hiçe saymamak, ayrıca bizim okulun verdiği bilinçli yurtseverlik ve aynı zamanda evrensellik önemli.
Efser Kayral'ın arkadaşlarına, öğrencilerine ve tüm sevenlerine baş sağlığı diliyoruz. Bu söyleşi için Şükran Yücel'e ve The Beacon'a teşekkür ederiz.