UAA’lı olmak ufkumuzu açtı
Zaman mıdır hoyrat olan, yoksa insan mı?

Şiirle beslenen başı dik ve eşsiz kadınlar!

29.09.2024

Esra Yazıcı Tözge’nin (ACI’84) sanata, özellikle de heykele olan merakı yeni değil aslında, bu alanda çalışmaya başlamasının üzerinden 20 yıla yakın bir zaman geçmiş. Eserleri, bugüne kadar karma sergilerde yer bulsa bile, ilk kişisel sergisini bu yılın mayıs ayında açtı. Tözge ile hem sergiyi hem de sergideki eserlerin ortak teması olan kadını ve kadının hayattaki duruşunu konuştuk.

Esra Yazıcı Tözge, iş dünyasının başarılı kadınlarından biri. Kariyeri boyunca ulusal ve uluslararası şirketlerde üst düzey yönetici olarak görev aldı, profesyonel iş hayatının önemli bölümünü Kale Grubunda geçirdi. Bu yoğun iş temposu, onun sanata olan ilgisini neredeyse hiç etkilemedi. Heykele olan merakını aldığı eğitimlerle güçlendirirken katıldığı karma sergilerle yeteneğini sanatseverlerin beğenisine sunma imkânı buldu. 15 Mayıs, Tözge’nin yaşamında özel bir öneme sahip. Zira bu, Goba Art& Design Galeride 8 Haziran’a kadar süren ilk kişisel sergisinin açılış tarihi. “Ben Hiç Kimseyim” adıyla açılan sergide yer alan eserlerin ortak özelliği, kadın figürlerinden oluşması ve bir benzerinin daha bulunmaması. Bunun nedenini, “Benim bu ilk kişisel sergimdeki amacım, her heykelin tek kalması olduğu için, hepsini seramik yaptım... Kimde olursa olsun, o heykelin eşsiz olmasını istedim,” diyerek açıklıyor Esra Yazıcı Tözge ve yönelttiğimiz sorular eşliğinde sanata, heykele, şiire ve kişiliğinin oluşmasında önemli bir yere sahip olan İzmir Amerikan Kolejine yönelik düşüncelerini paylaşıyor bizlerle. 

İzmir Amerikan Kolejinin ardından Boğaziçi Üniversitesinde ekonomi eğitimi aldığınızı ve Henkel, Saint-Gobain ve Kale Grubu gibi şirketlerin üst yönetiminde önemli görevler üstlendiğinizi biliyoruz. Bu kadar yoğun bir tempoda çalışırken sanat yolculuğunuzun nasıl başladığını ve bu yolculukta size rehberlik eden isimleri öğrenebilir miyiz?

Yıllarca saha ve ofiste, akıl, bilgi, birikime dayalı işer yaparken, ellerimi kullanarak bir şey yapmanın, bir şeyi somut olarak ortaya çıkarmanın ihtiyacını hissettim. Bu sebeple hobi olarak seramik yapmaya başladım. 20 yılı aşkın bir süredir seramik ve heykel yapıyorum. Çalışma hayatımın yoğun olduğu dönemde, haftada bir gün veya bir gece çalışma fırsatım oluyordu. Ama iki senedir daha yoğun ve düzenli çalışabiliyorum. İlk olarak Atölye Pİ’de Ayten Turanlı’nın öğrencisi olarak seramik öğrenmeye başladım. Bana bu işi ilk öğreten ve sevdiren sevgili Ayten Hocamdır… Elle şekillendirme, sırlama ve Raku…Birçok farklı şeyi deneme ve öğrenme şansım oldu bu dönemde. Daha sonra Atölye Ada’da Pınar Yeşilada ile sadece heykel çalışmaya başladım. Pınar Hoca heykelde çok yol almamı sağladı. Son yedi senedirse Zehra Korkmazlar ile çalışıyorum… Klasik heykellerin replikasını yaparak başlayan öğrenme sürecim, artık özgün şeyler yapabilme aşamasına geldi. Üç kıymetli hocam aynı zamanda üç kıymetli sanatçıdır. Yirmi yılı aşkın bir zamandır da Kale Grubu’nun bir parçasıyım. Kale zaten seramik sanatını yıllardır sahiplenen ve destekleyen bir kurum. Bu sebeple başta Füreya olmak üzere, Atilla Galatalı, Melike Abasıyanık Kurtiç gibi seramik sanatçılarının sergilerini açmak veya destek olmak, bu sanatçılara ilaveten Alev Ebuziya’nın belgesellerinde emek harcamak, benim için sanatın bu dalını hayatımın ayrılmaz bir parçası yaptı.

Günümüz dünyasında bireysellik, kimi zaman ben merkezciliğe vardırılacak kadar önem arz eder hale geldi ne yazık ki. Serginizin adı olan “Ben Hiç Kimseyim”, bu kavrama karşı bir argüman sunuyor sanki. Bir yandan hiç kimseyim derken, diğer yandan herkes olunabileceğinin; sıradanlığın hatta hiçliğin sanıldığı kadar kötü olmayabileceğinin altı çiziliyor gibi görünüyor. Öyle mi?

Aynen dediğiniz gibi aslında, bireysellik ve kendini gösterme, görünür olma, en farklı olma, en dikkat çeken olma çabası içinde hayat mücadelesi verilen bir çağda yaşıyoruz… İş hayatı, sosyal sorumluluk kapsamında parçası olduğum kurumlar, sokakta karşılaştığım bazı davranışlar, beni, insanın kendisini öne çıkarma motivasyonu ve hatta kaygısı konusunda düşündürüyordu. Bu düşüncelerin yoğunlaştığı günlerde, bir sabah, aklımda İzmir Amerikan Lisesinde okuduğum Emily Dickinson şiiri ile uyandım.

Ben hiç kimseyim! Ya sen?
Sen de mi hiç kimsesin yoksa?
Bir çift var bizden demek ki _ açık etme sakın ha
Sürerler bizi uzaklara.

Birisi olmak ne kadar da banal, oysa!
Ne kadar sıradan, uluorta..
Kurbağa gibi tekrarlamak adını
Ben, ben, ben diye tüm gün boyunca,
Seni hayranlıkla dinlediğini umduğun bir bataklığa!

Bu çabanın özellikle de çağımıza ait ve sosyal medya kullanımı sebebiyle rahatsız edici boyutlara gelmiş olduğuna inanmışken anladım ki Emily Dickinson bundan 100 yıl önce, Amerika’da küçük bir şehirde, nispeten kısıtlı bir sosyal ortamda aynısını yaşamış ve dile getirmiş. Böylece bu davranışın çağımıza değil, insan dair olduğunun farkına vardım… Bu da bana bir huzur verdi… Böyle olmak zorunda olmadığımızı, seçimin kendimizde olduğunu, aslında erişilmesi gereken yerin de Hiç Kimse olmak olduğunu anladım, kendimce…. En azından hiç kimse olmanın, benim ruhuma iyi geldiğini fark ettim…

“Ortak sergide sadece bir katılımcı iken, kendi sergimde tüm sorumluluğu üzerimde hissetim. Bu sorumluluk, aynı zamanda bir özgürlük ve sınav… Kendi inandığımı aktarabilme, hissettirdiklerini paylaşabilme, senin gibi hissedenlerle buluşabilme… Senin hislerinin başkalarında da izi kalıyor mu, hatta onlarla zenginleşiyor mu, bunu da anlayabilme fırsatı… Harika bir süreçti benim için… Hem heykellerimi yaparken hem de sergilerken gönüllü olarak çalışan harika bir ekip vardı yanımda…” 

Eserleriniz önceki yıllarda karma sergilerde sanatseverlerle buluşmuştu. Kişisel serginin sizde yarattığı farklı duygular oldu mu?

Çok farklı bir duygu oldu aslında. Ortak sergide sadece bir katılımcı iken, kendi sergimde tüm sorumluluğu üzerimde hissetim. Bu sorumluluk, aynı zamanda bir özgürlük ve sınav… Kendi inandığımı aktarabilme, hissettirdiklerini paylaşabilme, senin gibi hissedenlerle buluşabilme… Senin hislerinin başkalarında da izi kalıyor mu, hatta onlarla zenginleşiyor mu, bunu da anlayabilme fırsatı… Harika bir süreçti benim için… Hem heykellerimi yaparken hem de sergilerken gönüllü olarak çalışan harika bir ekip vardı yanımda…Canım Pelin Özgen Piker menajerliğim yaptı. Kerem Piker Mimarlık ekibi, sergileme tasarımını ve üretimini; heykellerimin pirinç parçalarında Canan Akal Lamp Design, Content Lab ekibi Umut ve Sibel liderliğinde tüm çizgi altı işlerin tasarım ve üretimini ve açılış organizasyonunu yaparken Ela Belül tüm medya ilişkilerini yürüttü. Homemade Aromaterapi kurucusu ve sahibi canım Aslı, koku sponsoru oldu. Goba Art kurucusu Esin Hanım ve ekibi, tüm süreçte beni evimde hissettirdi. Beni daima yüreklendirdiler ve desteklediler… Bu “Dream Team” sayesinde, hem sergi harika oldu hem de geçirdiğimiz zaman…. Hepsine minnettarım…

Sizinle yapılan bir söyleşide, ilhamınızı bazı şairlerden ve o şairlere ait kimi şiirlerden aldığınızı belirtiyorsunuz. Ürettiğiniz eserlerle şiir arasındaki ilişkiyi biraz daha açabilir misiniz?

Sanat bence düşündüklerimizi, hissettiklerimizi paylaşmanın en kapsayıcı, en yalın ve estetik hali. Yaşadığım olaylar karşısında benim aklıma sıkı sık bir şiir veya bir şarkı düşer…. Zamandan ve yerden, dilden, cinsiyetten, sosyoekonomik konumdan bağımsız olarak, aynı şeyleri düşünenlerin ve hissedenlerin olduğunu bilmek beni rahatlatır… Özdemir Asaf örneğin, en sevdiğim şairdir. Her olaya dair bir şiiri var adeta. Sezen Aksu’nun her dönemimize, duygumuza özel bir şarkısı olduğu gibi…. Bu sergide tüm heykelleri, beni hayatım boyunca etkileyen, düşündüren, sevdiğim şiirlere ithafen yaptım… “Bu şiir bir heykel olsa nasıl olurdu” diye yapmış olma hali aslında. Benim elimden gelen heykel yapmak olduğu için, hissettiklerimi heykelle aktarmak istedim… Kendi sevdiğim şiirleri, yapmayı sevdiğim heykellerle buluşturarak, sergiye davet ettiklerimle paylaşmayı arzu ettim. Her heykelime bir şiir bulmadım, her şiire bir heykel yapmaya çalıştım.

Eserinizde ana malzeme olarak seramiği, tema olaraksa kadını görüyoruz. Malzeme olarak seramiği, tema olarak kadını tercih etmenizin nedenini öğrenebilir miyiz?

Bugüne kadar yaptığım heykeller daha çok kadın ve kadının hayatına, duruşuna, duygusuna ait. Güçlü kadın figürleriyle büyüdüm ve hayatım beni güçlü kalmaya itti… Sanıyorum aynı odaklanma ve hedef, çamuru elime aldığımda heykellere yansıyor ister istemez. Heykellerim için aldığım bazı yorumlar, başını dik tutan kadınlar yaptığım yönündeydi. Sergimdeki tüm heykeller seramik… Başları dik. Seramik de böyle bir malzeme. Asırlarca yaşıyor, bozulmuyor, çok güçlü… Ama aynı zamanda çok da kırılgan. Biz kadınlar gibi, tüm kırılganlığımıza rağmen çok güçlüyüz ve mücadeleyi bırakmayız.

Serginizdeki her bir heykel, tek ve biricik… Eserlerinizin eşi-benzeri olmamasını, yaşamda da her bir insanın tek ve biricik olmasıyla açıklayabilir miyiz, yoksa başka sebepler mi var?

Ben heykellerimi farklı killerle çalışıyorum. Hepsini elle şekillendiriyorum. Devamında bazen kalıp aldırıp bronz, reçine, alçı bazlı döküm yapıyorum, bazen de kalıp almaksızın seramik olarak kalması için fırınlıyorum. Bu sergide tüm heykellerimi seramik yapmayı tercih ettim. Döküm yaptığınızda aynı heykeli istediğiniz sayıda çoğaltabiliyorsunuz. Benim bu ilk kişisel sergimdeki amacım, her heykelin tek kalması olduğu için, hepsini seramik yaptım... Hiç birinden kalıp alamdım. Kimde olursa olsun, o heykelin eşsiz olmasını istedim.

Önümüzdeki yıllarda sizi sanatla daha fazla ilgilenip yeni sergiler açarken görebilecek miyiz; bu soruya ek olarak ufukta yeni bir sergi açma planı var mı?

Umuyorum… Şu an için net bir plandan söz edemesem de, hayatımı çok daha anlamlı hale getiren bu uğraşılara devam edeceğim. Paylaşmaya değer bir sonuç çıkarsa, onu paylaşmayı yine arzu edeceğim.

Serginizdeki eserlerin ortak yönü, başı dik, güçlü kadın figürlerinden oluşması. Eğitim aldığınız İzmir Amerikan Kolejinin de amacı, başta kızlar olmak üzere tüm öğrencilerini güçlü ve kararlı birer birey olarak yetiştirebilmek. ACI, sizin güçlü bir kadın olarak hayata atılmanızda nasıl bir rol oynadı?

ACI’ın kim olduğumdaki etkisi o kadar güçlü ki… Hepimizde öyle… Benim eğitim aldığım yıllarda, okulumuz kız okulu idi… İlkokulu bitirip girdik ve yedi senemizi bu kurumda geçirerek mezun olduk. İlkokulda andımız, ortaokulda ve lisede de marşımızla başladık güne. Türkçe marşımız şöyleydi: “Biz Türk kızıyız, yiğit kızıyız. İstikbal için ümit kızıyız.” Bu duygu ve düşüncelerle; bu hedeflerle büyütüldük… Fırsat eşitliğini, çalışırsak mutlaka kazanacağımızı, hatta ancak çalışırsak kazanacağımızı, kazandığımızı paylaşarak mutlu olacağımızı ve kendimize güvenmeyi öğrendik. Sadece akademik açıdan iyi bir öğretim alarak değil, aynı zamanda sanat, spor, liderlik, takım çalışması, planlama, organizasyon, yönetim gibi bir çok konuda hiç farkında olmaksızın mükemmel bir sistematik içinde eğitildik… ACI herkesi birbirinin aynısı ve rakibi olarak yetiştirmek yerine, herkesin potansiyelini ortaya çıkarmasını ve kendisini gerçekleştirmesini sağlayan, takım çalışması ve dostluğu, paylaşmayı sevdiren bireyler olarak yetişmemizi sağladı… Liseyi bitirip Boğaziçi Üniversitesine geldiğimde, devamındaysa iş hayatında ACI’da yetişmiş olan bireyleri kolayca ayırt edebiliyorum. Haksızlıklara ve yanlışlara karşı baş eğmeyen, sorumluluk alan, duygu ve düşüncelerini cesaretle dile getiren ama bunun yanı sıra son derece candan, mütevazı, takım oyuncusu ve nazik oluyor ACI mezunları. Hayatıma tüm kattıkları için okuluma, tüm öğretmenlerime, beni ACI’da okumaya yönlendiren aileme ve hiç ayrılmadığım tüm arkadaşlarıma minnettarım.

“ACI’ın kim olduğumdaki etkisi o kadar güçlü ki… Hepimizde öyle… Benim eğitim aldığım yıllarda, okulumuz kız okulu idi… İlkokulu bitirip girdik ve yedi senemizi bu kurumda geçirerek mezun olduk. İlkokulda andımız, ortaokulda ve lisede de marşımızla başladık güne. Türkçe marşımız şöyleydi: “Biz Türk kızıyız, yiğit kızıyız. İstikbal için ümit kızıyız.” Bu duygu ve düşüncelerle; bu hedeflerle büyütüldük… Fırsat eşitliğini, çalışırsak mutlaka kazanacağımızı, hatta ancak çalışırsak kazanacağımızı, kazandığımızı paylaşarak mutlu olacağımızı ve kendimize güvenmeyi öğrendik. ” 

İLGİLİ KONULAR
BU HABERLER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum ve görüşleriniz çok değerli.

CO dijital logo
Bu site kullanıcı deneyiminizi iyileştirmek için KVKK ve GDPR çerçevesinde Çerez (Cookie) kullanmaktadır. Çerezler yalnızca kullanıcı oturumu yönetimi gibi temel işlevler için kullanılır. İzleme yapılmaz.
Bu konuda detaylı bilgi almak için Güvenlik, Gizlilik ve KVKK Metinleri sayfalarını inceleyebilirsiniz.
Sitemizi kullanarak, Çerezleri kabul ettiğinizi beyan edersiniz.