AKUT Vakfı Yönetim Kurulu ve Mütevelli Heyeti üyesi Dr. Pınar Adanalı Beard (UAA’78), Vakıf tarafından yaptırılan ve depremin birinci yıl dönümünde eğitime başlayan ilköğretim okullarının depremzedeler tarafından nasıl karşılandığını anlattı. Beard’ın dikkat çektiği noktaysa, insan olmanın temel unsurlarından birinin de yardımseverlik olduğu.
MPınar Hanım, öncelikle sizi tüm mezunlarımıza daha yakından tanıtabilmek amacıyla Üsküdar Amerikan Lisesinin ardından aldığınız eğitim ve kariyeriniz hakkında kısaca bilgi alabilir miyiz?
1978 mezunuyum. Bizim sınıftan oldukça kalabalık bir grup İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesine başladık. Mezun olduktan sonra mecburi hizmete gittim. Anestezi ve Yoğun Bakım ihtisasına başladım. Intermed Sağlık Merkezinde uzun süre tıbbi müdürlük yapıp sonrasında kendi Sağlık Danışmanlık Merkezimi kurdum. Hala aktif olarak çalışmaya devam ediyorum.
Bugün, Mütevelli Heyeti Üyesi olduğunuz AKUT Vakfıyla yollarınız ne zaman ve ne şekilde kesişti?
17 Ağustos 1999 yılında Marmara depreminin birinci gününde, epicenter (merkez üssü) olan Gölcük Devlet Hastanesine ulaştım ve gönüllü bir doktor olarak anında müdahaleye başladık. Bu arada enkaz altından arama-kurtarma ekipleri tarafından çıkarılıp getirilen bazı hastaların ilk müdahalelerinin kırmızılar giymiş bir grup tarafından çok profesyonelce yapıldığını gözlemledim. Bu ekibin AKUT Derneği olduğunu öğrendim… Sonrasında Nasuh Mahruki, Saydun Gökşin ve AKUT ile gönül bağım oluştu. 2011 yılında kurulan AKUT Vakfına beni Yönetim Kuruluna ve Mütevelli Heyetine davet etmeleri üzerine yaklaşık 6 senedir AKUT Vakfı ile beraber çalışıyorum.
Bir tıp doktoru olarak, yaşanan büyük felaketlerde AKUT Vakfı gibi sivil toplum kuruluşlarının insan hayatı açısından taşıdığı önem konusunda neler söylersiniz?
Öncelikle STK’ların afetlerdeki konumu çok özel. Devlete göre çok daha küçük kurumlar olmaları sebebiyle organize olup aksiyon almaları daha hızlı oluyor. Ayrıca birçok STK halkı afetlere karşı bilinçlendirme eğitimleri veriyor. AKUT Vakfı olarak bizde eğitim çalışmalarının büyük bir parçasıyız. İkinci aşamadaysa insani yardım çok hızlı bir şekilde devreye girmek zorunda. Barınma, gıda, su, ısınma ve hijyen başta olmak üzere… STK olarak bu noktada çok hızlı ve aktif olmamız gerekiyor. Yangın, soğuk, açlık, susuzluk bekleyemiyor.
“17 Ağustos 1999 yılında Marmara depreminin birinci gününde, epicenter (merkez üssü) olan Gölcük Devlet Hastanesine ulaştım ve gönüllü bir doktor olarak anında müdahaleye başladık. Bu arada enkaz altından arama-kurtarma ekipleri tarafından çıkarılıp getirilen bazı hastaların ilk müdahalelerinin kırmızılar giymiş bir grup tarafından çok profesyonelce yapıldığını gözlemledim. Bu ekibin AKUT Derneği olduğunu öğrendim… ”
Türkiye deprem kuşağında yer alıyor ve bugüne kadar meydana gelen depremler nedeniyle binlerce kişi canını, yüzbinlerce kişi de malını kaybetti. En son acıyı 6-8 Şubat depremleriyle yaşadık. Bu depremlerin ardından AKUT Vakfının bölgede yaptığı çalışmalar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Depremin sabahında ilk işimiz Arama-Kurtarma ekiplerine jeneratör, kırıcı-delici gibi teknik malzemelerin olduğu TIR’ları göndermek oldu. Sahaya indiğimizde yıkımın büyüklüğünü fark ettik. AKUT Vakfı olarak, Hatay’a destek vermeye karar verdik. 80’den fazla TIR aracılığıyla, insani yardım malzemesini (çadır, gıda, su, ilaç, kıyafet) yaklaşık 2 ay gibi bir sürede sevk ettik. Kişisel hijyenin çok büyük bir problem yarattığını görünce, bölgeye 2 adet kuaför kurduk. Yıkanacak su bile bulunamayan dönemde on binlerce kişiye bedava hizmet verdik; vermeye de devam ediyoruz. Sekiz kişiye istihdam sağlıyoruz. Afetlerin en ağır şekilde etkilediği kesim çocuklar maalesef. Bu nedenle en büyük projemiz olan iki adet ilköğretim okulunun yapımına başladık. 6 Şubat 2024 tarihinde, Antakya Milli Eğitim Müdürlüğüne 2 adet okulu teslim ettik. Müzik okulu projesiyle müzik şehri Hatay’ın çocuklarına ulaştık. Okullara anasınıfı ve kütüphane ekledik. Bir sene boyunca sahada çalışan gönüllülere kişisel hijyen malzemeleri yolladık.
AKUT Vakfı, depremin yıl dönümünde Hatay’ın merkez ilçesi Antakya’ya bağlı iki ilçede okullar açarak bir nevi yaşamın (özellikle çocukların eğitimi konusunda) devam etmesine katkı sağladı. Projenin doğuş ve hayata geçiriliş sürecini kısaca öğrenebilir miyiz?
Her zaman önceliğimiz olan çocuklar ve eğitim için işe koyulduk. Milli Eğitim Müdürlüğü’nün gösterdiği 2 alana 800’den fazla öğrenci kapasiteli 2 okulu mümkün olan en kısa zamanda tamamladık. Unutmayın deprem bölgesi. Elektrikler hâlâ günde 3-4 saat kesiliyor. Kışın dondurucu soğuk, yazın yakıcı sıcak bir bölgede okul yapmaya çalışıyorsunuz. Klima, jeneratör, engelli tuvaletleri, her sınıfta masa, sıra, projektör, bilgisayar, öğretmenlere tabletler, çocuklara kıyafet, okulların tüm kırtasiye ihtiyaçları, çocukların okul çantaları gibi bir çok detayı sağlarken eminim daha da fazlası gerekliydi. Bu projede kendi çocuğumuzu rahatlıkla gönderebileceğimiz bir vizyonla yola çıktık.
Türkiye’de, depremler başta olmak üzere meydana gelebilecek felaketler konusunda gerek merkezi yönetimin, gerek yerel idarenin, gerekse bireylerin yeterince bilinçli olduğunu söylemek mümkün mü?
Kesinlikle yeterli bilinç yok. Tüm ülkemiz deprem bölgesidir. Her bir vatandaşımızın deprem konusunda Japonya gibi bilinçlenmesi gerekiyor. Mesela orman yangınları konusunda da çok bilinçsiziz. Sigara izmariti atmak, kuru bölgelerde cam şişeleri bırakmak… Ne diyebilirim ki?
Bir önceki soruyla bağlantılı olarak, afetler konusunda duyarlı ve hazırlıklı olabilmek için nasıl bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var?
Her bir bireyin eğitim alması şart. Çevre duyarlılığı, doğaya saygı eğitimle birleşebilse hazır olunamayacak hiçbir afet yok. Bu eğitim çocukluk çağında başlamalı.
İnsanların en zor anlarında onların yanında bulunan AKUT Vakfı’nın bir parçası olmak; diğer bir ifadeyle yardıma ihtiyaç duyanlara yardım eli uzatılmasını sağlayan bir yapı içinde yer almak, manevi olarak size neler hissettiriyor?
Beni müthiş mutlu eden bir oluşumun parçası olmanın gururunu yaşıyorum. İnanın, verebilmenin mutluluğunun, almaktan katbekat daha tatmin edici olduğunu anlayan herkes, STK üyesi olur. İnsanın kalbindeki ilgi ve sevgi, hangi konuyla alakalı olursa olsun (eğitim, çocuk, yaşlı, müzik, sağlık gibi) elini taşın altına koyanların yaşadığı gurur ve tatmini anlatamam…
Özellikle genç mezunlara, neden bu tür çalışmaların içinde yer almaları gerektiğine dair neler söylemek istersiniz?
Gönüllülük, karşılıksız yardımseverlik insan olmanın temelini oluşturan en önemli özelliklerdendir. Ayrıca hayatta akademik başarı kadar fark yaratan STK çalışmaları, artık tüm iş müracaatlarında da önem taşıyor. Bu nedenle mezunlarımızın bu konuda kendilerini gelişmelerini öneririm. Topluma değer katan birey olmanın hepimizin birbirimize borcu olduğunu düşünüyorum.