Zaman mıdır hoyrat olan, yoksa insan mı?
EÇEV’in yeni başkanı

YÖRET’ten gençlerin ve yaşlıların iyilik halini artıran projeler

29.09.2024

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin ardından bölgeye yardım eli uzatan Sivil Toplum Kuruluşlarından biri YÖRET Vakfı oldu. Vakfın Başkanı Sibel Usluer Erenel (UAA’78), yaşlıları ve gençleri merkez alarak ürettikleri projeleri ve dördü Üsküdar Amerikan Lisesi, biri İzmir Amerikan Koleji mezunu olan beş kişinin 52 yıllık köklü bir tarihi olan YÖRET’in faaliyetlerindeki rolünü anlattı.

Sibel Hanım, tüm mezunlarımızın sizi daha yakından tanıyabilmesi için UAA’dan sonraki eğitiminiz ve kariyeriniz hakkında kısaca bilgi rica edebilir miyiz?

UAA’dan mezun olmadan önce hangi bölümü okuyacağıma dair ikilem yaşadım. Sosyal yardım kulübünde çok aktiftim; Spastik Çocuklar Kulübünü arkadaşlarımla birlikte kurmuştum ve Çamlıca’daki Spastik Çocuklar Derneği’nde gönüllü çalışmalar yapıyorduk. Dernekteki uzmanların takdirini kazanmıştım. Bölüm seçim zamanı dernekteki uzmanlar, tıp veya psikoloji bölümlerinden birini seçmemi öneriyorlardı. Bense insan hakları ve eşitlik konularında bir şeyler yapılmasına inandığım için politika bilimlerinde eğitim almak istiyordum. Bir yanda destek verdiğimiz yerde yarar sağlamak, öbür yanda makro düzeyde değişim yaratmak vardı. Benim için zor bir karar oldu, ama siyaset ve idari bilimleri tercihlerim arasında yazdım ve gönlümdeki oldu; ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünü kazandım. Lakin bir yıl sonra o dönem üniversitelerde yaşanan çatışma ortamı ve özel nedenlerle Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler İşletme bölümüne transfer oldum. 1992 yılında eşimle Amerika’ya giderken ilk düşüncemiz, 6 ay mesleki gelişimimizi güçlendirmek ve geri dönmekti. Eşimin iş teklifi alması üzerine kalışımızı uzattık. Kaliforniya’nın San Francisco Körfez Bölgesinde 12 yıl yaşadık. Boğaziçi gibi prestijli bir üniversitenin Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik (Guidance and Counseling) yüksek lisans programı mezun olsam da ABD’de terapi yapabilmek için “License” dedikleri bir ruhsat ve yetkinlik belgesine sahip olmak gerekiyordu. Bunun üzerine aile terapisi dalında yüksek lisans yapmaya karar verdim. California State University Hayward’ın Evlilik, Çocuk ve Aile Danışmanlığı ile Okul Danışmanlığı yüksek lisans programına kabul aldım. Eğitimim tamamlandıktan sonra Kaliforniya eyaletinde Lisanslı Evlilik ve Aile Terapisti olabilmenin şartı, süpervizör gözetiminde danışanlarla 3 bin saat terapi yapmaktı. Zorunlu saatler nedeniyle, mezun olmamla lisanslı terapist olarak görev yapmam arasından beş yıl geçti. ABD’de kaldığım süre boyunca gerek profesyonel gerek stajyer olarak çalışmanın yanı sıra gönüllü olarak yaptıklarım, bugünkü kariyerimde iyi bir noktada olmamı sağladı.12 yıl boyunca genellikle risk altındaki çocuklar, suça karışmış ve karışma riski olan çocuklar ve ailelerinin yanı sıra şiddet mağduru kişiler ve hane içi şiddete maruz kalan kadınlara yönelik; önleyici, müdahale ve iyileştirme çalışmalarında, çift ve aile terapisti olarak çalıştım. 2004 yılında İstanbul’a dönüş yaptığımda Türkiye’nin ilk Lisanslı Evlilik ve Aile Terapisti olarak çalışmaya başladım. Enstitümde eğitim vermenin yanı sıra üniversitelerin çift ve aile terapisi yüksek lisans programlarında süpervizörlük yapıyorum. 2005‘te Satir İnsan Gelişimi ve Aile Terapisi Enstitüsünü kurarak ABD ve Avrupa standartlarında bir Çift ve Aile terapisi programı oluşturdum. Bu program, Avrupa Aile Terapisi Derneği Eğitim Birimine kabul aldı. Kanada Satir Pasifik Enstitüsünün de onayladığı programla çift ve aile terapisi sertifika vermekteyiz. Bu dönemde, Amerika ile çalışmalarım ve eğitimim devam etti ve Amerikan Aile Terapisi Derneği Onaylı Süpervizör olmaya hak kazandım. Türkiye’de aile terapisinin gelişmesinde ve Satir modelinin tanıtılıp öğretilmesi konusundaki çalışmalarım nedeniyle Satir Pasifik Enstitüsünden de iki ödüle hak kazandım. Çift ve aile terapisi alanındaki çalışmalarımdan dolayısıyla Uluslararası Aile Terapisi Derneği’nin (IFTA) yürütme ve yönetim kuruluna seçildim. Ülkemizde ne yazık ki hâlâ uzmanların yeterliliklerin ve yetkinliklerinin sınandığı bir sistem ve bunu oluşturacak bir ruh sağlığı yasası yok. ABD’de yetkin hizmet verebilmek için geçirdiğim sürecin ülkemizde hizmet alanların yüksek yararına olacağı inancıyla da bu konuda hâlâ gönüllü olarak çalışıyorum. 2009’dan beri Türkiye’de yetkin çift ve aile terapisti yetişmesindeki eğitim ve yeterlilik üzerinde hizmet ediyorum. Daha sonra da Çift ve Aile Terapisi Derneği (ÇATED) kurucularından biri olup yönetimde yer aldım. Halen, Mesleki Gelişim ve Meslekleşme komitesi eş başkanlığını yürütüyorum. Hizmet alan danışanların, hizmet aldıkları kişinin yeterliliğinden emin olacakları eğitim akreditasyonu ve mesleki lisanslama sisteminin Türkiye’de yerleşmesi için de dernekteki çalışmalarıma devam etmekteyim. 2004 yılından bu yana gönüllüsü olduğum YÖRET Vakfı’nda Yönetim Kurulu Üyesi ve Başkan Yardımcılığının ardından birkaç dönemdir Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapıyorum.

“Hiyerarşik yapılar; ailede, toplumda ve dünyada güçlendikçe çatışma ve savaşlar meydana geliyor ve bu da barışı ve esenliği tehdit ediyor. Bunlar hem kendimizle hem de birbirimizle barış içinde olmamızı etkileyen nedenler.” 

Kariyeriniz boyunca ulusal ve uluslararası arenada öğretim görevliliği de dahil olmak üzere birçok çalışmaya imza atmışsınız. Bunlar arasında daha iyi bir dünya yaratmak amacıyla gönüllü olarak görev aldığınız programlar da var. Barışçıl bir dünya yaratımına psikoloji dalının sağladığı katkılar hakkında neler söylersiniz?

Barışcıl bir dünya yaratma, aile terapisinin öncülerinden biri olan Virginia Satir’in dediği gibi; “Dünyada barışı tesis etmek için ailede barış nasıl tesis ediliyor oradan öğrenebiliriz”. Aileyi nasıl iyileştirebileceğimi bilince, dünyayı da iyileştirebileceğime inanıyorum diyor Satir. Ailede barış, her üyenin içsel barışı ve birbirleriyle barışçıl ilişki kurduklarında ortaya çıkıyor. Ben de bu felsefeye inanıyorum. Psikoloji, insanı merceğine aldığı için bireyin psikolojik iyilik halini geliştirici unsurları araştırmalar, teoriler ve deneylerle bize sunuyor. Barışı tehdit eden unsurlar; kişinin savunma mekanizmasının kısıtlayıcı tepkisinin etkisinde kalarak, farklılıkları veya karşılanmamış beklentilerini çatışma, savaşma, saldırı, baskı kurma, dışlama, ötekileştirme gibi davranışlara girmesidir aslında. Tabii bu topluluklar arasında, bir ülkede veya ülkeler arasında kendini gösteriyor. Hiyerarşik yapılar; ailede, toplumda ve dünyada güçlendikçe çatışma ve savaşlar meydana geliyor ve bu da barışı ve esenliği tehdit ediyor. Bunlar hem kendimizle hem de birbirimizle barış içinde olmamızı etkileyen nedenler. Psikoloji aracılığıyla insan psikolojisinin dengede, iyi halde olmasına; özdeğerin yükselmesine etki eden ya da bunları sarsan faktörlerin ne olduğunu bilimsel olarak biliyoruz.

Bugün Başkanı olduğunuz YÖRET, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık mesleğini daha geniş kitlelere tanıtmak üzere kurulan hayli köklü bir vakıf. Vakfın Kurucu Başkanı ise okuldaşınız Bilge Koloğlu (UAA’51). YÖRET ile yollarınızın nasıl kesiştiğini ve bu vakfın bir UAA mezunu tarafından hayata geçirilmesinin görev alma kararınızı etkileyip etkilemediğini öğrenebilir miyiz?

Aslında YÖRET Vakfı’nı ilk Boğaziçi Üniversitesindeki tez hocam Prof. Dr. Necla Öner’den duymuştum. Kendisi, İzmir Amerikan mezunu (1954) ve orada da psikolojik danışman olarak çalışmış bir kişidir. Necla Hocam, benim çalışmalarıyla ilgilenebileceğim bir vakıf olduğunu belirterek 1990 başında bir toplantıya davet etti. O dönemde vakıf yenilenme sürecindeydi. Toplantı Bilge Koloğlu’nun, Opera Sanat Galerisi’ndeydi. Kendisinden ve vakfın misyonundan çok etkilendim. Lakin 1992’de ABD’ye gidişimle vakıftan uzak kaldım. Necla Hocam uzun yıllar vakfın Başkan Yardımcılığını yürüttü ve bana vakfın üç aylık bültenlerini yolladı. Böylece 12 yıl yurtdışında kalsam da vakıfla hep bağım oldu. Yurtdışından 2004 yılında döndüğümde, yine hocamın önerisiyle, vakıfta gönüllü çalışmalara başladım. Daha sonra Bilge Hanımla dostluğumuz gelişti. Tanıdıkça ona hayranlığım arttı. Onun daha 1972’de toplumsal sıkıntıları değerlendirmesi, gençleri hedef grubu olarak belirlemesi, onları psiko-sosyal olarak güçlendirip şiddetten koruyarak toplumun eğitim kalitesini arttırma amacı, gerçekten ileri görüşlülük ve vizyon örneğidir. Biraz önce değindiğim gibi politik olaylar nedeniyle üniversite hayatı yön değiştirmiş biri olarak, bu vizyon beni derinden etkiledi. Bilge Hanım, yüce gönüllülüğü, alçak gönüllüğü, esprili mizacı, insancıl yapısı, üretkenliği, yüksek yaşam enerjisiyle hepimizi etkilemiştir. Ben 20 yıllık dostluğumuzda onun tohumlarını attığı ve yaşamasında her zaman destek olduğu YÖRET Vakfının bir parçası olmaktan çok mutluyum. Vakfa katılışım başka bir Amerikan Liseli sayesinde oldu, ama bugün Bilge Koloğlu’nun emeklerine, onun vizyonuna bağlılığım ve derinden bir vefa duygusuyla devam etmemde onu tanımış olmamın büyük etkisi var.

6 Şubat depremlerinin ardından, “Afet Sonrası Yaşlılık” ve “Afet Sonrası Gençleri Güçlendirme” alt başlıklarını taşıyan bir proje hazırladınız. Projenin hazırlık aşamasından bugüne gelişine dek yürüttüğünüz çalışmalar hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?

Çalışma alanımız sürekli bir dönüşüm içerisinde ve toplumun ihtiyaçlarına odaklanıyoruz. Kurulduğumuz günden bu yana gençlere ve sahada çalışan uzmanlara birçok konuda eğitim düzenleyerek onların bilgi ve becerilerini güçlendirmeyi amaçlıyoruz. Ayrıca YÖRET Vakfı olarak, Türkiye’de Çocuk Hakları yasa tasarısının ilk imzacılarındanız. Çocuk hakları ve çocuk ihmali-istismarı konularında çalışan eğitimcilere ve ailelere yönelik eğitimler ve uygulamalar yaptık. Uzun yıllar çocuk katılımını destekleyecek çalışmalar ve eğitim programları tasarladık. Gerek okullarda gerek sahada sivil toplum örgütleriyle ve belediyelerle işbirliklerimiz devam ediyor. “Vurma! Konuş… Kutu Oyunu”, “Barışçıl İletişim Atölyeleri”’ gibi çalışmalarımızla, hem barışçıl iletişimin yaygınlaşmasını hem çocuğa karşı şiddetin önlenmesini amaçlıyoruz. İlk olarak 1999 Gölcük depremiyle başlayan Afet ve Kriz yönetimi çalışmalarımızı; kriz ve afetlerden etkilenenler için “Destek Verene Destek” projesiyle sahada psiko-sosyal çalışmalar yapan uzmanları desteklemek üzere sürdürüyoruz. Afet ve krizlerden etkilenen gençleri destekleyen “Akran Destek Dayanışması” ve kendi fikirlerini hayata geçirebilecekleri “Kendi Projeni Kendin Yap (KEPYAP)” ile üniversiteli gençlere proje eğitimi veriyoruz. Yaşlılarla üniversiteli gönüllüleri bir araya getirip yaşlıların iyilik halini güçlendirici “Kuşaklar Köprüsü” programını, 17 yıl sürdürdük. KEPYAP çerçevesinde yaşlı ayırımcılığına karşı “Yarenlik Yolu” projesiyle farkındalığı artırma çalışmalarımız dört yıldır sürüyor. Üniversiteli gönüllülerimizden ve alandaki çalışma arkadaşlarımızdan aldığımız geri bildirimlerle birlikte psikolojik danışmanlar, sosyal hizmet uzmanları ve psikologlarla işbirliği içindeyiz. Bu yaklaşımla toplumdaki sorun ve dezavantaj alanlarını yakından takip ediyor, sürdürülebilir çözümler üretmek için çaba gösteriyoruz. Yukarıda sıraladığım projeler de bu çabalarımızın bir parçası. Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından, gençlerin sosyal alanlarda yer bulmakta zorlandığını ve çeşitli sorunlarla karşı karşıya kaldıklarını fark ettik. Bu nedenle, psikolojik danışmanlar, sosyal hizmet uzmanları ve psikologlarla işbirliği yaparak depremlerden etkilenen gençlere psiko-sosyal destek sağlama çalışmalarına odaklandık. Deprem sonrası Destek Grubu çalışmalarımızı “Afet Sonrası Gençleri Güçlendirme Projesi (AFGEP)” kapsamında tasarladık. Projemizin amacı, depremlerden etkilenen gençleri Depremler Sonrası Akran Destek ve Dayanışma Grupları altında bir araya getirerek iyilik hallerini güçlendirmek ve gençlerin taleplerini akranlarıyla birlikte dile getirmelerine olanak tanımaktı. Yapılan odak grup çalışmalarında, gençlerin kendi bölgelerinde bir şeyler yapma isteği ve sosyal alan ihtiyacının ön plana çıktığı görüldü. Depremin etkisiyle birlikte, gençlerin güçlendirilmesi ve öncelik verilmesi gereken alanlar tespit edildi. Ayrıca, saha çalışmaları ve uzmanlarla yapılan eğitimler sayesinde, gençlerin ihtiyaçlarına yönelik ek eğitim modelleri tasarladık. Başta Kahramanmaraş ve Hatay’dakiler olmak üzere Türkiye’nin çeşitli şehirlerinden uzmanların katılımıyla sekiz hafta boyunca “Akran Destek ve Dayanışması” çalışmasını yaşantısal olarak deneyimlediler. Aynı çalışmayı Kahramanmaraş ve Hatay’da yüz yüze, çeşitli şehirlerde yaşayan depremden etkilenmiş gençlerle de çevrim içi olarak bir araya gelerek uyguladılar. Bununla birlikte Afet Sonrası Yaşlılık projemizle, depremlerden etkilenen 65 yaş üstü bireylerin ihtiyaçlarını tespit ederek, onlarla profesyonel olarak çalışan sağlık, sosyal ve psikolojik destek elemanlarını bilgilendirdik. “Destek Verene Destek" anlayışıyla geliştirilen yönergelerle, depremden etkilenenlere ve bundan sonraki afetlerde zarar görecek yaşlı yetişkinlere yönelik hizmetlerde bu rehberden yararlandık, yaşlı toplumunun iyilik halinin geliştirilmesine katkı sağlamayı amaçladık. Yarenlik Yolu ile ortaklık yaptığımız bu projenin kapsamında olan, yaşlıların iyilik halini güçlendirme, yaşlılığa karşı ayrımcılığı önleme ve farkındalık artırma konularında eğitim alan, sahada yaşlılarla çalışan uzmanların ifadesine göre, proje sonrasında bakım verdikleri yaşlı yetişkinlerin aktif dinleme becerileri geliştirdikleri, ihtiyaçlarını tespitte yetkinliklerinin artığı ve iyilik hallerinde olumlu değişim olduğu gözlemlendi.

Bilge_Kologlu_ana

UAA’lı olmak ufkumuzu açtı

Bilge Zabcı Koloğlu (UAA’51) yaşamını toplumsal gelişmeye ve ilerlemeye adamış bir kadın. Kurucusu olduğu ve Türkiye’de birçok ilke imza atan YÖRET Vakfı ve imzasını attığı sanat ve edebiyat çalışmaları, toplumsal ilerlemenin bütüncül bir bakış açısıyla mümkün olabileceğinin de göstergesi. Devamını okumak için tıklayın >>>

Projenin gençleri ve yaşlıları kapsamasının özel bir nedeni var mı? Bu soruya ilave olarak kadın ve çocuk başlığı altında ayrı bir proje üretmeyi planlıyor musunuz?

Depremden sonra kadınlar ve çocuklar doğal olarak daha çok ön planda tutuldu; gençler ve yaşlılarsa azınlık bir alanda kaldı. Biz de bu nedenle projelerimizin yönünü gençlere ve yaşlılara çevirdik. Ayrıca sahada yaptığımız analiz ve çıktılarımız da gençlerin ve yaşlıların ihtiyaçlarını ortaya çıkarmıştı. Tüm bunların yanı sıra gençlere ve yaşlılara ulaşmanın zorluklarını biliyorduk ve çalışma alanımız kapsamında olması sebebiyle Afet Sonrası Gençleri Güçlendirme (AFGEP) ve Yarenlik Yolu ile ortaklık yaptığımız, Afet Sonrası Yaşlılık Çalışmaları (AFYAŞ) projelerini tasarladık. Proje süresince saha çalışmalarımızı ve ihtiyaç analizlerimizi sürdürdük, bu süreçte ortaya çıkan ihtiyaçlarla Hatay’daki çalışmalarımıza devam edeceğiz. Sahada genç, yaşlı, kadınlarla çalışan, psiko-sosyal olarak destek verenlerin bilgi ve becerilerini güçlendiren, kapsayıcı yeni bir proje hazırlığındayız. Bunun yanı sıra Çocuklarla Barışçıl İletişim Atölyelerinin eğitimlerini sahadaki işbirliklerimize de duyurduk. Bu eğitimlere katılan psikolog, psikolojik danışman gibi uzmanlar, Hatay’da yaklaşık 65 çocuğa ulaştılar. Barışçıl İletişim Atölyelerinin yaygınlaşmasını, deprem bölgelerinde daha fazla çocuğa ulaşılmasını hedefliyoruz. Ayrıca gençlerin kendi yaşadıkları alanlarla ilgili kararlara aktif katılımını güçlendirmek üzere de bir proje tasarladık, bunun bir fonla desteklenmesini umuyoruz. Hatay ilinde gençleri ve yaşlıları destekleme çalışmalarının ikinci yılda da sürdürmesi için çalışmaya devam ediyoruz.           

Depremin ardından aylar geçti. Olaya maruz kalan her insanın ‘normale dönme’ süreci farklı ve kendine hastır muhakkak ama çalışmalarınız ve gözlemleriniz katedilen yol hakkında neler söylüyor?

Yaptığımız odak görüşmeleri ve saha çalışmalarıyla gençlerin geleceğe yönelik ihtiyaçlarını belirliyoruz. Bu kapsamda, alanında uzman danışmanlar bir kurul oluşturuyoruz. Pandemi sürecinin de etkisiyle eğitim ve sosyal hayatı sekteye uğrayan, depremlerle birlikte evlerini ve yakınlarını kaybederek daha büyük bir umutsuzlukla karşı karşıya kalan gençler, hayatta kalan aile bireylerine ve akranlarına tutunmaya çalışıyorlar. Üniversitelerin eğitim kalitesinden ve çalışma mekânlarının eksikliğinden memnun olmayan gençler, özel alan talebinde bulunuyor ve sosyalleşme araçlarına ihtiyaç duyduklarını dile getiriyorlar. Yaşadıkları belirsizlikler ve karar alma güçlüğüyle boğuşan gençlerin sosyal ilişkilerindeki gerileme devam ediyor. Bu nedenle, akranlarıyla zaman geçirmek, paylaşmak ve konuşmak onlar için en iyi destek şekli olarak öne çıkıyor. Uzun vadede, eğitim ve profesyonel destek eksikliği nedeniyle geleceklerini güvence altına almakta zorlanan gençler, aynı zamanda ekonomik zorluklarla mücadele ediyorlar. Geçtiğimiz günlerde AFYAŞ projemizin kapanış etkinliğini gerçekleştirmek için proje ekibimiz Hatay’daydı. Hâlâ temel ihtiyaçların devam ettiğini, yaşam koşullarının zorlukları içerisinde morallerin bozuk olduğunu söyleyebiliriz. Yarenlik Yolu uzmanlarının oluşturduğu projeyi uygulamak üzere ilk olarak Ekim 2023’te sahaya giden ekip, zorlu şartların değişmediğine ve bunun yaşlılar başta olmak üzere tüm bireyler üzerindeki travma etkisi yarattığına tanıklık ettiler. Ekip olarak derinden etkilenerek döndüler. Bir de orada her gün yaşam mücadelesini verenleri düşünün. Aynı şekilde Kahramanmaraş’ta psiko-sosyal destek ihtiyacı sürmekte. Deprem bölgelerinde başta barınma, temiz su, altyapı, iş, gibi temel ihtiyaçlar hâlâ ön planda. Psiko-sosyal destek ihtiyacı da bu sebeplerle ön planda ve bu konuda hizmetlerin kesintisiz devam etmesi gerek.

Bu tür büyük afetlerin ardından gözler doğal olarak olayın yaşandığı yere çevriliyor. Fakat felaketlerin toplumun hemen hemen her kesimini etkilediği, olaya birebir maruz kalanlarda olduğu gibi değilse bile duygusal yaralar açtığı sanırım göz önüne alınmıyor. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?

Mart ayında ben de Hatay’daydım, buradaki gözlemlerimiz gösteriyordu ki; sahada destek verenler, kendi yaslarını henüz konuşmamışlardı. Temel ihtiyaçların giderilememesi hayal kırıklığına ve tekrarlanan travmalara sebep oluyor. Onun için de bireylerin kendi duygularını deneyimleme ve yaralarını sarma sürecinde destek ihtiyacı devam ediyor. Tabii ki deprem bölgesinde yaşayanların yaşadığı duygusal yaraların yanı sıra toplumsal olarak güvenlik ve adalet duygumuz, geleceğe yönelik inancımız sarsıldı. Deprem tehlikesi birçok yerde var. Altyapı çalışmaları yapılması ve barınma sorununun hızlıca giderilmesi konularında eksiklikler var maalesef. Elbette kişilerin iyilik halleri ve hayatta kalmaları çok önemli ve dediğiniz gibi insanların halen duygusal olarak yaşadıkları en son düşünülen konu. Ama şunu biliyoruz ki zorluklarla mücadele edebilmemiz için de bireysel ve kolektif devam edebilmemiz önemli. Hatay sahasından da gözlemlediğim kadarıyla en çok kolektif olarak bir arada durabilenler süreci daha iyi atlatıyor.

Yürüttüğünüz bu projenin bir takvimi var mı; diğer bir ifadeyle çalışmanız ne zamana kadar sürecek?

Projemizin bir başlangıç ve bitiş tarihi var. Takvim planımız doğrultusunda gençlerle yapmayı planladığımız altı haftalık Akran Destek ve Dayanışması oturumlarını tamamlamak üzereyiz. Eylül ayının bitimine kadar proje çalışmalarımız sürecek, fakat Afet Sonrası Gençleri Güçlendirme projesi, gelecekteki çalışmalarımız için gençleri odak noktamız haline getirerek, bu yönde ilerlemenin doğruluğunu bir kez daha kanıtladı. Proje tamamlandıktan sonra deprem bölgesindeki gençlerle kurduğumuz işbirlikleri, yeni projeler ve çalışmalar geliştirme fırsatları sunacak. Gençlerin en iyi destek yöntemi olarak kabul ettiği Akran Destek ve Dayanışma çalışmalarını yaygınlaştırmak için planlarımız bulunuyor. AFYAŞ projemizin kapanışını geçtiğimiz hafta Hatay’da tamamladık. Proje kapanışına katılan sahada psiko-sosyal destek veren uzmanlar, AFYAŞ ile aldıkları eğitimlerle birlikte yaşlılara desteklerini sürdüreceğini belirtti.

Son olarak, 52 yıl önce faaliyete başlayan bir vakfın iki önemli pozisyonunda iki Üsküdar Amerikan Lisesi mezunu var. Üstlendiğiniz yöneticilik görevine istinaden iki ayrı soru yöneltmek istiyorum. Bunlardan ilki; toplumsal olaylara duyarlılık gösterme, topluma katkı sağlama konusunda okulun size kattığı değerlerin etkisi, okuldan aldığınız eğitimin rolü nedir? İkincisi de okulun karma eğitime geçmeden önce, sizin de mezun olduğunuz yıllara denk gelen dönemde bir geleneği vardı: Ablalık… Okula yeni gelen kız öğrencilere kendilerinden büyük sınıfların bir nevi rehberlik etmesine dayanan bu geleneğin, sizinle Bilge Hanım arasında gerçek yaşamda bir kez daha vücut bulduğunu söylemek mümkün mü?

Aslında vakfımızın üç önemli pozisyonunda ÜAL mezunu var. Kurucumuz ve Yönetim Kurulu Üyesi Bilge Koloğlu, Başkan ben ve Başkan Yardımcısı UAA’77 mezunu Nurseli Tamer. Ayrıca Vakfın ilk kurulduğu zamanda yönetim kurulunda ve Bilge Hanımın yanı başında yurtdışından eğitimcilerin getirilmesinde ve ilk çalışmaların başlatılmasında rol oynayan, hepimizin yakından tanıdığı başka bir ÜAL’i de Fatma Torun Reid (*). Bu arada Fatma Hanım aynı zamanda yukarıda bahsettiğim aile terapisi çalışmalarında birlikte dayanışma yaptığım beni IFTA’ya öneren “Ablam”, dostum. Yani 52 yıldır var olan YÖRET Vakfı’nda dört ÜAL’nin ve bir İzmir Amerikan Kolejlinin emeği var. Bu çok değerli. Topluma katkı sağlama; okulumuzda gerek yabancı hocalarımızla yaptığımız sosyal yardım kulübü çalışmalarıyla gerekse okul kültürüyle bizlere kazandırılmaya çalışılan bir değerdi ve bu Üsküdar Amerikan Lisesini farklı yapan önemli bir unsurdu. O dönemde bu kültür, bir tek bizim board okullarında bu kadar önemle ele alınıyordu. Şimdilerde sosyal sorumluluk çalışmaları çok yaygınlaştı ama bunların bizim okulumuzda olduğu gibi kültürünün içine işlemiş olduğunu sanmıyorum… Liseye geldiğimde, kendimi birçok yönümü besleyebileceğim bir yerde buldum. Sosyal yardım kulübünde çok aktiftim. Üsküdar Amerikan Lisesi’nin bana en önemli katkısı, kendimi daha iyi tanımama yardımcı olacak fırsatları; kulüp çalışmalarıyla, Türk ve Amerikan edebiyatıyla, sosyoloji derslerindeki ödevlerle sunmasıydı. Hiç unutmuyorum; Ms. Canfied’in dersi için bir inceleme nasıl yapılır ve raporu nasıl yazılır ödevinde, Montessori eğitim sistemini araştırmıştım. Esin Hoyi’nin felsefe sosyoloji dersleri, toplumsal meseleleri daha iyi değerlendirmeme yardımcı olmuştu. Perizat Banglığolu hocam, ders dışı okumalar yaptığımda onları sınıfa sunma imkânı vermişti. Mr, Debbage bizimle Spastik Çocuklar Derneğine gelen, yetimhane ziyaretlerimizde de yanımızda olan hocamızdı. Mr. ve Ms Scott, güler yüzlü ve toplum hizmeti savunucularıydı. Tomur Atagök ile sanat bilgim ve entelektüel birikimim gelişti. Sanatçı olmasam da bir sanatseverim ve sanat uygulamalarını hem kendi hem de vakıftaki çalışmalarımda kullanıyorum. Hepsi aynı zamanda gelişimime katkı sağladı. Her zaman söylerim; bugün beni ben yapan unsurların birçoğunu okulumuzdan aldım. Tiyatro, Sanat ve Sosyal Yardım kulüplerindeki çalışmalar sayesinde; toplantı yapma, görev ve sorumluluk dağılımı, seçim ve bir faaliyeti takım çalışması içinde planlayıp yürütmeyi öğrendim. Düşünsenize, bugün şirketlerde veya herhangi bir kurumda çalışmak için ne kadar gerekli bu beceriler. Bugün bir Sivil Toplum Kuruluşu başkanlığı yapıyorsam, uluslararası kurumlarda çalışabildiysem, toplumsal değişim için takım çalışması ve dayanışmayla ilerleyebiliyorsam, lisede deneyimlediğim çalışmalar sayesinde. Tabii en önemlisi doğru insan olma, tüm canlılara saygı gösterme, temel etik değerler, bilimsellik gibi değerlerin tüm öğretim ve eğitimin içinde olmasıydı. Bunun için tüm hocalarıma ve okuluma müteşekkirim. Bir takım çalışmasında güzel not tutan, rapor yazabilen, fikrini saygılı bir şekilde sunan birilerini gördüğümde, acaba ÜAL’li mi diye merak ediyorum; genelde de bir board okulu mezunu oluyor. İkinci sorunuza gelince; tespitiniz çok doğru. Bilge ile her bir araya gelişimiz bir şölen gibi. Vakfın çalışmalarını aktardığımda, yüzünün çocuksu bir gülümsemeyle aydınlanması ve sonra onun hayat hikâyesinden kesitler anlatması, her buluşmamızın bir ritüeli adeta. Aramızdaki dostluk ve muhabbet çok güçlü. Aynı okuldan olmamız, daha çok ortak değerde buluşmamızı sağlıyor. Onun her hikâyesinden, her paylaşımdan feyz alıyorum ve ona olan hayranlığım artıyor. Sizin tanımladığınız gibi anlamlı bir bağ var: Bir “ÜAL’i Abla’nın” tohumlarını atması, vakıfta başkanlığında daha küçük sınıftan bir ÜAL’linin bulunması ve başkan yardımcısının da aynı okuldan olması, kuşaklar arasında bir rehberlik ve köprü görevi görerek kuvvetli bağ oluşturuyor. Yeni kuşak ÜAL’lilerden bize katılması da YÖRET Vakfı ve ÜAL arasında var olan bu bağı geleceğe taşır.

İlginiz için bir kez daha çok teşekkür eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dileriz…

Birer ÜAL‘li olarak, gerek benim ve gerek Bilge Koloğlu‘nun yaşam yolculuğuyla şimdiki ÜAL‘lere ilham olabildiysek ne mutlu bize.

 

İLGİLİ KONULAR
BU HABERLER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum ve görüşleriniz çok değerli.

CO dijital logo
Bu site kullanıcı deneyiminizi iyileştirmek için KVKK ve GDPR çerçevesinde Çerez (Cookie) kullanmaktadır.
Bu konuda detaylı bilgi almak için Güvenlik, Gizlilik ve KVKK Metinleri sayfalarını inceleyebilirsiniz.
Sitemizi kullanarak, Çerezleri kabul ettiğinizi beyan edersiniz.