Hariçten gazel
UAA’lı olmak ufkumuzu açtı

Tarihin görsel arşivine katkı

24.09.2024

Enis Köstepen’in (ACI’97) yapımcılığını üstlendiği “Dargeçit” belgeseli İKSV İstanbul Film Festivalinin Ulusal Belgesel Yarışmasında En İyi Belgesel ödülüne değer bulundu. Köstepen, bu projeye nasıl dâhil olduğunu anlattı ve yeni çalışmalarıyla ilgili bilgi verdi.

İnsanların önemli bölümümün ekran karşısında saatlerce zaman harcadığı, ama mevzu belgeseller olunca yeterli ilginin gösterilmediği bir dünyada yaşadığımız aşikâr. Peki, bu engel belgesel üretimini durduruyor mu? Tabii ki hayır. İzleyici kitlesi az olsa da, sinema salonlarında yer bulamasa da belgesel üretimi durmuyor, duracak gibi de görünmüyor. İyi ki durmuyor, zira bu yapımlar bugünden yarına önemli bir görsel arşiv oluşturuyor. Söz konusu arşivin oluşmasına katkı sağlayan isimlerden biri de Enis Köstepen. İzmir Amerikan Kolejinde tohumlarını attığı sinema tutkusunu Boğaziçi Üniversitesinde yeşerten Köstepen, ismini popüler yapımlardan ziyade belgesellerle duyuruyor. Yapımcılığını üstlendiği veya senaristliğini yaptığı filmler birçok ödüle değer bulundu. Son olarak yapımcısı olduğu “Dargeçit”, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen İstanbul Film Festivalinin Ulusal Belgesel Yarışmasında En İyi Belgesel ödülü kazanan Köstepen, bağımsız ve özgür platformların belgesellerin izleyiciyle buluşmasında önemli rol oynadığı görüşünde.

Enis Bey, söyleşimize en son aldığınız ödülden, “Dargeçit”in İstanbul Film Festivalinin Ulusal Belgesel yarışmasında “En İyi Belgesel” ödülünü kazanmasından başlayalım. Belgesele ve sizin bu projeye yapımcı olarak nasıl dâhil olduğunuza ilişkin neler söylemek istersiniz?

2017’nin sonbaharında, Hafıza Merkezinde Proje ve Kaynak Geliştirme Koordinatörü olarak çalıştığım dönemde, Hafıza Merkezi’nin o dönem failibelli.org sitesi üzerinden takip ettiği ağır insan hakları ihlallerini yargılayan davalara dair bir dava izleme toplantısı yapılırdı. O toplantının sonunda, avukatlara, kayıp yakınlarına, gazetecilere, araştırmacılara bu alanda daha fazla ne yapılabilir diye sorulur. Taleplerden bir tanesi, hukuki mücadelenin görsel bir kaydının olması, bir belgeselin yapılması olur. Hafıza Merkezi’ndeki iş arkadaşlarım, yapımcılık da yaptığımı bildiklerinden, böyle bir belgeseli kim çekebilir diye sorduklarında, uzun zamandır tanıdığım, Bağlar (2016) adlı belgeselini yeni bitirmiş Berke Baş’ı önerdim. Bir gün buluşup Berke’ye böyle bir belgesel yapmak isteyip istemeyeceğini sordum. O da kabul etti. İlk başladığımızda belgeselin Dargeçit davasına odaklanacağına karar vermemiştik. O dönem yeni bitmiş ve devam eden Cizre-Temizöz, Lice ve Dargeçit davalarını birlikte düşünüp, bu dava süreçlerini birbirine örmeyi hayal ettik. Fakat Berke kurguya yoğunlaştıkça Dargeçit'in tek başına bir film olması gerektiğine karar verdi.

İKSV’nin ödülü, kazandığınız ilk ödül değil. Daha önceki işlerinizle de çeşitli ödüller aldınız. Sizin imzanız bulunsun veya bulunmasın, ödüllü yapımların, özellikle de belgesel türünün geniş izleyici kitleleri nezdinde hak ettiği ilgiyi gördüğünü düşünüyor musunuz?

Maalesef hayır. Özgür oldukları sürece festivallerin ve Başka Sinema’nın bazı belgeselleri programına alarak özel gösterimler düzenlemesi, başta Mubi olmak üzere dijital mecralar ve Dargeçit’i de destekleyen Sivil Düşün gibi programların başlattığı platformlar ve diğer dijital kanallar belgesellerin seyirciyle buluşması için önemli.

“İlk başladığımızda belgeselin Dargeçit davasına odaklanacağına karar vermemiştik. O dönem yeni bitmiş ve devam eden Cizre-Temizöz, Lice ve Dargeçit davalarını birlikte düşünüp, bu dava süreçlerini birbirine örmeyi hayal ettik. Fakat Berke kurguya yoğunlaştıkça Dargeçit'in tek başına bir film olması gerektiğine karar verdi.” 

IMDB verileri bizi yanıltmıyorsa yapımcı kimliğiyle imza attığınız ilk film, 2009 yılında gösterime giriyor. Sinemaya olan ilginizin bundan çok daha öncesine dayandığı muhakkak. Beyazperdeye merakınızın nasıl başladığını ve bambaşka bir alanda eğitim alsanız bile bu alana nasıl yöneldiğinizi öğrenebilir miyiz?

Lise yıllarında yakın bir arkadaş grubu olarak İzmir’de vizyona gelen filmleri takip ediyor, o dönem İstanbul Film Festivalinin ardından gerçekleşen İzmir Film Festivalini takip ediyorduk. Daha sonra Boğaziçi Üniversitesinde Mithat Alam’ın verdiği seçmeli sinema dersini alan öğrenciler olarak, onunla olan ilişkimizin hoca-öğrenci ilişkisinden sinefil bir dostluğa dönüşmesi, Mithat Bey’in etrafında bir araya gelen başka arkadaşlarımızla paylaştığımız kısa film, sinema yazarlığı merakı, Mithat Alam Film Merkezinin kuruluşu, mezun olduktan sonra Altyazı Sinema Dergisinin yayınlamaya başlamamız ve sonra Seyfi Teoman, Yamaç Okur, Nadir Öperli ile birlikte bağımsız filmle yapmaya başlamamız… Böyle adım adım çok özel insanlar sayesinde bu alana yöneldim.

Filmografinize bakıldığında, toplumda çok konuşulmayan ama kapandığı asla söylenemeyecek yaraları gündeme getirdiğiniz izlenimi doğuyor. Bu doğru bir izlenim mi ve eğer doğruysa sizi bu konuları gündeme getirmeye yönelten saikleri öğrenebilir miyiz?

Bağımsız alanda senaryo yazmak, film yönetmek, belgesel yapmak isteyen sinemacıların piyasanın belirlediği kriterlerin dışında dertleri oluyor. Benim kendi tercihlerim dışında bağımsız film üretimi zaten bu konuların işlenmesine öncelik veren bir düşünme, tartışma alanı.

Altyazı, kariyerinizde önemli bir yere sahip. İzmir Amerikan Kolejinden dönem arkadaşınız Fırat Yücel de bu derginin adeta mütemmim cüzü. Yücel ile bir-iki film projesinde birlikte çalıştığınıza dair de bilgiler var. Okul sıralarında birlikte oturduğunuz arkadaşınızla sanatsal bir üretim yapmanın sizde uyandırdığı duygular neler?

Lise yıllarında birlikte Macbeth okuduğumuz, edebiyat dersi için beraber bir kısa film çektiğimiz için yeni bir duygudan çok, çok gençken beraber keşfetmeye başladığınız bir ilgi alanını keşfetmeye devam etmek gibi bir şey…

Şu günlerde üzerinde yoğunlaştığınız yeni bir projeniz var mı, varsa projeyle ilgili kısaca bilgi verebilir misiniz?

Ortak yapımcısı ve ortak yazarı olduğum İlker Çatak’ın Sarı Zarflar filminin post-prodüksiyonu başladı. Onun tamamlanmasını heyecanla bekliyorum.

Son olarak, sanki ACI mezunları kardeş okullara nazaran edebiyatta ve sanatın hemen her dalında daha aktifler. Siz ne dersiniz?

Kardeş okullardan daha farklı olarak bizlere sunulan şeyler var mıydı, bilmiyorum. Ama drama kulübünden Assembly’lerin ışık-sesinden sorumlu olacak stage-AV kulübüne kadar, sanatsal üretimi teşvik eden bunları derslerin parçası haline de getirmeye çalışan bir yaklaşım vardı. Bizden sonra öğrenciler arasında kısa film üretimine dair daha da aktif adımlar atıldığını biliyorum. O dönem tarih öğretmenimiz olan Didem Erpulat ve edebiyat öğretmenimiz Kerime Çakır, sanatsal üretim konusunda özellikle çok cesaretlendiriciydiler.

İLGİLİ KONULAR
BU HABERLER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum ve görüşleriniz çok değerli.