Bilge Zabcı Koloğlu (UAA’51) yaşamını toplumsal gelişmeye ve ilerlemeye adamış bir kadın. Kurucusu olduğu ve Türkiye’de birçok ilke imza atan YÖRET Vakfı ve imzasını attığı sanat ve edebiyat çalışmaları, toplumsal ilerlemenin bütüncül bir bakış açısıyla mümkün olabileceğinin de göstergesi.
“Bir kış günü Ankara'da doğdum. Babam, hayatını eğitime vakfetmiş 28 yıllık bir milletvekiliydi. Annemin ailesi Selanikli idi. Dedem Selanik’teki okulda Atatürk’ün yazı hocalığını yapmış bir hattattı. Mimar Kemal İlkokulu’ndan mezun oldum, liseyi Üsküdar Amerikan Kız Lisesinde okudum…” Bu sözler Bilge Zabcı Koloğlu’nun kurucusu olduğu Yüksek Öğrenimde Rehberliği Tanıtma ve Rehber Yetiştirme Vakfı’nın, kısa adıyla YÖRET’in sitesinden alındı. Özgeçmişinin giriş bölümünde yer alan bu cümleler, Koloğlu hakkında çok şey söylüyor aslında. Zira eğitime ve sanata meyletmiş bir aileye mensup olarak dünyaya gelmiş Bilge Hanım. Üsküdar Amerikan Lisesinde aldığı eğitim de bu özelliklerin yaşam biçimi olarak sürmesine vesile olmuş. Çevirdiği kitaplar, senaryoları, açtığı galeri sanata yaptığı katkının ispatı. Ama sadece sanatı değil, topluma hizmeti de yaşamının bir parçasına haline getiren bir isim Koloğlu. YÖRET’i, Sivil Toplum Kuruluşlarının günümüzdeki kadar çok olmadığı yıllarda, 1970’lerin başında özellikle gençlere psiko-sosyal destek verebilmek amacıyla kurmuş. Yarım yüzyıldan fazla zamandır faaliyetlerine devam eden bu kuruluşun başında kendisi gibi bir UAA’lının olmasından son derece memnun Bilge Hanım. Bir yandan 52 yıl önce toplumun bir ihtiyacını tespit ederek harekete geçmesi, diğer yandan sanat ve edebiyat aracılığıyla toplumu bulunduğu yerden ileri taşımaya çalışma gayreti onun vizyonerliğinin göstergesi. Bu vizyonerliğin oluşmasında içine doğduğu ailenin yanı sıra aldığı eğitiminde rolü var kuşkusuz. Kendisi bunu, “UAA’lı olmak ufkumuzu açtı” diyerek dile getiriyor zaten…
Bilge Hanım, söyleşimize sizi biraz gerilere götürerek başlamak isteriz. Bir milletvekilinin kızı olarak Ankara’da dünyaya gelmişsiniz. Özgeçmişinizde babanızın eğitime verdiği öneme dikkat çekiyorsunuz. Ankara’dan İstanbul’a, şimdiki adıyla Üsküdar Amerikan Lisesine geliş hikâyenizi ve bu okulun tercih edilmesinde babanızın rolü olup olmadığını öğrenebilir miyiz?
Babam, benim iyi bir eğitim almamı istiyordu. Annem Almanca ve Fransızca, babam da Fransızca ve İngilizce dillerine hâkimdi. Annem ve kız kardeşleri, bu dilleri Moda’da oturdukları yıllarda, evlerinin karşısındaki Alman okulunda öğrenmişti. Babam Atatürk ile aynı dönemlerde askeri okullara gitmiş ve o zamanın subayları gibi kendi gayretiyle yabancı dil konusunda kendini eğitmişti. Ben çalışkan bir öğrenci idim. Babam benim Arnavutköy Kız Kolejine gitmeme karar vermişti. Ankara’da oturduğumuz için İstanbul’da yatılı olarak okuyacaktım. Ancak ben bu okula alışamadım. Her şey bana ters geldi ve kısa süre sonra babamdan beni bu okuldan almasını rica ettim. Bunun üzerine bu okuldan alınarak Üsküdar Amerikan Lisesine kaydedildim. Bu da benim açımdan büyük bir şans oldu. Bu okulu çok sevdim ve hayat boyu beni etkileyen güzel hatıralar biriktirdim. Derslerime iyi çalışıyor olmamın da ileriki hayatımda büyük faydalarını gördüm. Hayatımın en mutlu yıllarını bu okulda geçirdim diyebilirim.
Mezunlarımızın sizi daha yakından tanıyabilmeleri amacıyla lisenin ardından aldığınız eğitimi ve kariyerinizi nasıl şekillendirdiğinizi öğrenebilir miyiz?
Üsküdar Amerikan Kız Lisesinde aldığım eğitim sayesinde ilk işime Ankara’da Fullbright ofisinde müdür yardımcısı olarak başladım. O dönemde yabancı dil bilen azdı. ABD ile Türkiye arasında öğrenci mübadelesi ve eğitim işleri üzerine çalıştım. Daha sonra İstanbul’da Amerikan Kültür Merkezi’nde kültür işleri yardımcısı olarak görev yaptım. Bu sayede zengin bir kültür ve sanat çevresinin içinde oldum. 1979 yılına gelindiğinde, Cihangir’de ilk sanat galerim Bakraç’ı açtım ve bu girişimim çok başarılı oldu. Daha büyük bir yer ihtiyacıyla Taksim’de Opera Sanat Galerisi olarak devam ettik. 1999’da da Kozyatağı’ndaki aileme ait bir köşke taşındık. Faaliyete Bakraç Sanat Galerisi olarak başladık, halen sanatçılara ev sahipliği yapmakta ve sanat dersleri vermekteyiz. Kariyerim kültür ve sanat çalışmaları üzerine yoğunlaştı. Kariyerimi tesadüfler de etkiledi. Yıldız Kenter’e Amerika’da gördüğüm “Kafesten Bir Kuş Uçtu” oyununu oynamaları için önerdim. Yıldız Hanım’ın bu oyunun çevirisini yapmamda ısrarcı olmasıyla birlikte, çevirmenlik kariyerim başlamış oldu. Birçok roman ve tiyatro eseri çevirdim. Bu çalışmalarım çeşitli ödüllere layık görüldü. Üsküdar Amerikan Kız Lisesinde aldığım eğitim sayesinde iyi bir çevirmen, kültür ve sanat danışmanı oldum. Hatta hocamız Seniye Pakalın, “Senin gibi bir öğrencim olduğu için iftihar ettim” dedi.
“Ben çalışkan bir öğrenci idim. Babam benim Arnavutköy Kız Kolejine gitmeme karar vermişti. Ankara’da oturduğumuz için İstanbul’da yatılı olarak okuyacaktım. Ancak ben bu okula alışamadım. Her şey bana ters geldi ve kısa süre sonra babamdan beni bu okuldan almasını rica ettim. Bunun üzerine bu okuldan alınarak Üsküdar Amerikan Lisesine kaydedildim. Bu da benim açımdan büyük bir şans oldu. Bu okulu çok sevdim ve hayat boyu beni etkileyen güzel hatıralar biriktirdim. Derslerime iyi çalışıyor olmamın da ileriki hayatımda büyük faydalarını gördüm. Hayatımın en mutlu yıllarını bu okulda geçirdim diyebilirim.”
Türkiye-ABD Kültürel Mübadele Komisyonunda (Fulbright) ve Amerikan Kültür Merkezi’nde çalışmış; 1971'de ABD'ye giderek üniversitelerde araştırma yapmışsınız. Oradaki araştırmalarınız ve deneyimleriniz, Türkiye’ye döndükten sonra özellikle kültür sanat ve sivil toplum çalışmalarıyla ilgili size nasıl bir katkı sağladı?
ABD’deki incelemelerde beni en çok etkileyen, ziyaret ettiğim üniversitelerde gördüğüm öğrencilerin çeşitli sorunlarına destek vermek için kurulan Psikolojik Danışmanlık Merkezleri (Counseling Centers) oldu. Böyle bir hizmetin Türkiye’de de olması gerektiğini düşündüm. Özellikle Anadolu’dan İstanbul’a gelen öğrencilere psiko-sosyal destek vermenin yararlı olacağına inandım. O dönemde ülkemizde sağ-sol çatışmaları nedeniyle gençler zarar görüyordu. Bu oluşumun gençleri koruyarak şiddete karışmalarına da engel olacağını düşünerek Yüksek Öğrenimde Rehberliği Tanıtma ve Rehber Yetiştirme Vakfını (YÖRET) kurdum.
Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) henüz öneminin tam kavranamadığı yıllarda, 1972’de YÖRET’i kurmuşsunuz. O dönem Vakfın kurulmasına neden olan toplumsal ihtiyaçları ve bu ihtiyaçların giderilmesinde YÖRET’in üstlendiği rolü öğrenebilir miyiz?
Aslında sivil toplum hizmetinde bulunmak, babamdan geçen bir şey. Kendisi “Okuyanı Korumak Okumuşu Çoğaltmak” adında bir vakıf kurmuştu ve ben büyürken babamın gençleri eğitim hayatlarıyla ilgili desteklemesine hep yakından şahit oldum. Bu nedenle 1971’de ABD’ye yaptığım gezi sonrası yukarıda anlattığım gibi etkilenerek gençleri yüreklendirmek ve onlara psiko-sosyal destek verilmesini desteklemek için YÖRET’i kurdum. Böylece gençlerin eğitimlerini güçlendirerek toplumun da aydınlanmasına katkı vermeyi amaçladım. YÖRET, ilk yıllarda psikoloji, psikolojik danışmanlık alanlarında özellikle etkili iletişim konularında yurtdışından uzmanlar getirdi. Yine bir UAA mezunu olan Fatma Torun Reid ile bu ilk dönem çalışmalarını birlikte yürüttük. O dönemde YÖRET birçok ilke imza attı.
YÖRET’in Başkanlık koltuğunda bugün, sizin gibi Üsküdar Amerikan mezunu olan Sibel Hanım (Usluer) oturuyor. Üsküdar Amerikan Lisesi mezunlarının birbirleriyle kurdukları bağın çok güçlü olduğunu biliyoruz. Kurucusu olduğunuz Vakfın okuldaşınız tarafından yönetilmesi sizde hangi duyguları uyandırıyor?
Öncelikle iftihar ediyorum. İşlerin iyi gideceğine inanıyorum, bu da beni mutlu ediyor. Aynı okul kültüründen olmamız, onun sahip olduğumuz değerleri koruyacağına dair güvenimi artırıyor.
Topluma katkıyı ve belli alanlarda öncülük etmeyi sadece sivil toplum çalışmalarıyla değil, kültür ve sanata ilişkin girişimlerinizle de verdiğinizi görüyoruz. Çevirdiğiniz kitaplar, o kitaplardan bazılarının senaryolaştırılarak tiyatro sahnesine taşınması ve tabii Bakraç Sanat Galerisi… Edebiyatın ve sanatın toplumların gelişiminde üstlendiği rolle ilgili siz neler düşünüyorsunuz?
Bunlar birbirinden ayrılacak şeyler değil. Sanat ve edebiyat, insan değerlerini yücelten bir alan. İnsanların ufkunu açıyor. Duygu ve düşüncelerimizi karşımızdakilere anlatabilmek için edebiyat bir araç niteliğindedir. Sanat toplumsal hareketleri etkilediği kadar, toplumsal hareketler de sanatı etkiler. İnsanların duygu ve düşüncelerini ifade etmelerine yardımcı olmaları nedeniyle edebiyat ve sanat önemlidir. Sanat ve edebiyat gelişirse toplum da gelişir.
Daha iyi bir dünya yaratmaya çalışmak, YÖRET’in mottosu gibi adeta… Vakfın çalışmalarıyla toplumun yaşam kalitesini yükseltmeye, sanatla da duyguları beslemeye çalıştığınız izlenimi doğuyor. Bu doğru bir izlenim mi? Diğer bir ifadeyle, hayata geçirdiğiniz projelerle toplumu düşünsel olduğu kadar duygusal olarak da ileri taşımayı mı hedeflediniz?
Evet. Bunların hepsi bir bütün. Bireylerin sadece bilişsel gelişimi değil, duygu ve düşünceleri de geliştiğinde daha tam bir gelişim söz konusu. Hayata geçirdiğimiz projelerin nerdeyse hepsinde sanat aktiviteleri yer alır. Sanat duyguların ortaya çıkmasında etkilidir; bu da insanda farkındalığı artırmayı kolaylaştırır. Bireylerin sadece düşünsel değil, psiko-sosyal olarak da güçlenmesiyle toplumsal gelişimin daha etkili olmasını hedefledim.
Sanata ve toplumsal konulara hassasiyet göstermenizde, Üsküdar Amerikan’dan aldığınız eğitimin rolü nedir sizce?
Okulumuzda sanata önem verilirdi. Ben de başta tiyatro olmak üzere edebiyat ve sanat çalışmalarına katılırdım. Toplumsal konulara hassasiyet ailemde ve çevremde gördüklerimin yanı sıra okulumuzdaki sosyal yardım çalışmaları beni ayrıca etkilemiştir.
Başta Üsküdar Amerikan olmak üzere tüm mezunlara iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Okulumu ben çok sevdim, orada insanlara yardım etmeyi öğrendim ve sanat hakkında güzel bilgiler edindim. Okulumdan olumlu anlamda çok etkilendim. Orada kurduğum dostluklar hep daim oldu. Üsküdar Amerikan Liseli olmak ufkumuzu açtı. Zihince zenginliğimiz ve okulun sunduğu imkânlarla Üsküdar Amerikan Liselilerin hepsinin bir cevher olduğunu unutmayalım.