Hemen her gün iklimle ilgili haberleri dinliyoruz, okuyoruz. Avrupa’yı kavuran sıcak hava dalgaları, eriyen buzullar, sel, kuraklık, fırtına, yangın ve göç haberlerine maruz kaldığımız bir dönemde, bir iklim yazısı daha okumaya başladığınıza göre size, bir yandan bugüne dek okuduklarınızı daha anlamlı hale getirecek, diğer yandan da konuyu farklı perspektiflerden değerlendirmenize yardımcı olacak bir yazı sunma sorumluluğuyla yazmaya başlıyorum.
Yazar:
Elif Özkul Gökmen (TAC'91)
S özü de çok uzatmadan kısa bir girizgâh yapayım. Dünya nüfusu artıyor. Birleşmiş Milletler tahminlerine göre 2050’de nüfus yaklaşık 10 milyara ulaşacak. Buna karşılık doğal kaynaklar hızla tükeniyor. 2022 Dünya Limit Aşım Günü, 28 Temmuz oldu. Bu tarih dünyanın bir yılda yenileyebileceği kaynakları, insanlığın tükettiği güne işaret ediyor! Limit Aşım Günü Türkiye için 22 Haziran idi. (İhtiyacı olan enerjinin yaklaşık yüzde 75’ini ithal eden ülkemizin, TÜİK tahminlerine göre nüfusu 2050’de 93 milyona ulaşacak.) Özetle 1,75 dünya varmış gibi yaşıyoruz. Kullandığımız kaynaklar ve onları kullanım şeklimiz bugün, iklim değişikliği olarak süregelen ve çok ciddi toplumsal, ekolojik ve ekonomik yıkımları olan; küresel iş birliği ile acil önlemler alınmadığı takdirde şiddeti artarak devam edecek bir krize dönüşüyor. Krize dönüşen bir durumun yeni gelişmediği ortada. Konuyla ilgili pek çok kitap ve raporun yanı sıra film ve belgeseller mevcut. Benim iklim değişikliğiyle ilgili ilk izlediğim belgesel, Al Gore’un 2006’da yayınlanan “The Inconvenient Truth / Uygunsuz Gerçek” filmiydi. Geçtiğimiz yıl Leonardo Di Caprio’nun başrolünde yer aldığı “Don’t Look Up / Yukarı Bakma” filmini izleyenleriniz olmuştur. Di Caprio da güçlü bir iklim aktivisti. O dönemde filmin kurgusunun iklim krizine gönderme yapıp yapmadığı tartışıldı. Bence doğrudan bağlantılı. Hatta dünyanın mevcut gidişatının çok daha vahim olduğunu düşünüyorum. Filmde insanlık bir felaketle karşı karşıya ama bunun farkında olup önleyebilecekler durumu inkâr ederek, koltuklarını korumaktan ya da günü kurtarmaktan öte bir aksiyon almıyorlar. Bir göktaşının birkaç dakika içinde dünyayı yok etmesi, iklim değişikliğiyle mücadeledeki başarısızlık sebebiyle yaşanacak felaketlerden çok daha acısız bir son!
Küresel riskler
WEF Dünya Ekonomik Forumu Küresel Risk Raporları, son birkaç yıldır aşırı hava olaylarına, iklim eylemi başarısızlığına ve biyolojik çeşitlilik kayıplarına ilk 3-5 küresel risk arasında yer veriyor. İklim değişikliği, ekosistemler, gıda güvenliği, su güvenliği, insan sağlığı, yoksulluk üzerinde geniş kapsamlı etkiler yaratıyor. Örneğin, dünya gıda tedarikinin üçte biri, polen taşıyarak tohumlayıcı rolü üstlenen arılara dayanıyor. Arı popülasyonu ise hızla azalıyor. 2006-2015 döneminde yaklaşık 20 bin olan arı türü, yüzde 25 azaldı. Değişen iklim sebebiyle milyonlarca insan yaşadıkları bölgeler ve hatta ülkeleri terk etmek zorunda kalıyor ve daha büyük göç dalgaları bekleniyor. Peki ne oldu da yerküre ısınmaya ve iklim de kontrolsüzce değişmeye başladı? Nedir bu karbon meselesi? Sıklıkla duyduğumuz “sera gazları” hangileri? Aslında bu yazının teknik içerikli olmasını hedeflemedim. Diğer taraftan sorunun kaynaklarını tanımlamazsam yazı eksik kalır diye düşündüm. Atmosfer iki gazdan oluşuyor; azot (N2-hacimce yüzde 78) ve oksijen (O2 hacimce yüzde 21). Bu iki gaz, güneş ışınlarına ve dünyadan salınan kızılötesi ışınlara göre geçirgendir. Fakat atmosferde kızılötesi ışınları tutabilen bazı gazlar vardır ki, bunlar sera gazlarıdır. Aslında atmosferdeki doğal sera gazı sayesinde yeryüzü ortalama 33 derece daha sıcaktır. Fakat insani faaliyetler sebebiyle atmosferdeki sera gazlarının konsantrasyonu arttığından, atmosferden geçemeyen kızılötesi ışınlar tekrar yeryüzüne yansıyor ve ortalama sıcaklığın yükselmesine neden oluyor.
“Sanayi devriminden bu yana ısınma henüz 1,1°C (neredeyse 1,2°C) derece artmış olmasına rağmen, iklim değişikliğinin etkileri dünyanın her yerinde ve beklenenden daha şiddetli şekilde hissediliyor. Paris Antlaşması ile hedef ısınmayı 1,5°C derecenin altında tutmak ki bu dahi çok tehlikeli. Bu seviye için 2030’a kadar küresel emisyonlarda asgari yüzde 50 azaltma gerçekleştirmek gerekiyor.”
Sera gazı emisyonlarının artış sebepleri
Artışın başlıca sebepleri fosil yakıt tüketimi, ormansızlaştırma, hayvancılık, nitrojen içeren gübre kullanımı, florinli gazlar ve su buharı. Son 30 yılda atmosferdeki karbondioksit miktarı yüzde 85 ve metan gazı yüzde 18 oranında arttı. Metan gazı Global Warming Potential (GWP) özelliği sebebiyle atmosferin ısınmasında karbondioksite göre 25 kat daha etkili. Altı maddenin hepsi birbiriyle iç içe. Ormanlar, okyanuslar ve turbalıklarla beraber en etkili karbon yutakları. Sadece hammadde için değil, hayvancılık amaçlı daha fazla otlak alanı açmak için de ormanlar katlediliyor. 1960 ve 2019 yılları arasındaki küresel orman kaybı 82 milyon hektara ulaştı. Neredeyse Türkiye büyüklüğünde bir alan bu. Orman kayıplarının çoğunlukla tropik bölgelerde ve düşük gelirli ülkelerde meydana geldiği görülüyor. Maalesef bazı ülkeler tropik ormanlarını ve turbalık alanlarını, içerdiği doğal ham maddeleri kullanan şirketlere satıyor. Konunun bu yönünü burada kesiyorum zira şirketlerin doğrudan ve tedarik zinciri etkilerine ve yeşil badana (green washing) örneklerine girersem bu sayı kitaba dönüşebilir. Özetle, iklim krizi tamamen insan eliyle yaratılmış bir felaket.
Mevcut durum
Sanayi devriminden bu yana ısınma henüz 1,1°C (neredeyse 1,2°C) derece artmış olmasına rağmen, iklim değişikliğinin etkileri dünyanın her yerinde ve beklenenden daha şiddetli şekilde hissediliyor. Paris Antlaşması ile hedef ısınmayı 1,5°C derecenin altında tutmak ki bu dahi çok tehlikeli. Bu seviye için 2030’a kadar küresel emisyonlarda asgari yüzde 50 azaltma gerçekleştirmek gerekiyor.
IPCC Raporları
Son yıllarda iklim değişikliğinin doğrudan ve dolaylı etkileri, emisyon azaltma çabalarındaki gelişmeler, adaptasyon ve kırılganlıklar pek çok makaleye ve rapora konu oldu. Bunlardan en kapsamlıları Birleşmiş Milletler’in bir kurumu olan “Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC) / Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli”nin 1990 yılından bu yana yayınladıkları.
IPCC’nin bu yıl 28 Şubat’ta yayınlanan 6. Değerlendirme Raporu bugüne kadar yayınlananlardan genel olarak çok farklı bir şey anlatmasa da pandemi sonrası toplumsal farkındalığın artması ve yaşanan felaketlerin dünyanın her yanında yaygınlaşmasıyla en çok dikkat çeken IPCC raporu oldu. 67 ülkeden, aralarında Türkiye’den Doç. Dr. Şiir Kılkış’ın da yer aldığı 270 bilim insanının, 34 bin akademik çalışmayı dikkate alarak kaleme aldığı bu raporda, uzmanlardan yüzde 41’inin gelişmekte olan ülkelerden gelmesi sebebiyle, iklim adaletsizliği ve finansman güçlükleri ile ilgili konular önceki raporlara göre daha fazla yer aldı.
Rapora göre 2008’den bu yana rekor seviyede ısınma, yangınlar ve seller sebebiyle 20 milyondan fazla insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. 1961’den bu yana Afrika’da mahsul verimliliği üçte bir oranında düştü. Dünya nüfusunun yarısı yılın en az bir ayında su kıtlığı çekiyor. Kontrol edilemeyen yangınlar tabiatta geri dönülmez etkiler bırakıyor. Henüz kötü günlerin başındayız; 10 yıldan az bir süre içinde etkiler daha fazla hissedilecek.
Bugün, en az 170 ülke iklim politikalarına adaptasyonu da dâhil etti ve 80’in üzerinde ülke 2050’ye kadar karbon nötr olma taahhüdü verdi. Fakat pek çoğu (Türkiye de dâhil) henüz planlama aşamasından uygulama aşamasına geçemedi. IPCC bulguları mevcut girişimlerin başlangıç seviyesinde, reaktif, küçük çaplı ve çok kısa vadeli risklere yönelik olduğunu gösteriyor. IPCC tahminlerine göre gelişmekte olan ülkeler, adaptasyon için 2030-2050 döneminde yıllık 127 ila 295 milyar dolara ihtiyaç duyacak. Diğer taraftan iklim değişikliğiyle mücadele ve adaptasyon için harcanacak finansman aksiyon almamaktan daha az maliyetli.
İşte bu noktada iklim adaleti söz konusu oluyor. Küresel ısınmada asıl sorumluluk sahibi olanlar gelişmiş ülkeler. Dünya nüfusunun yüzde 16’sını oluşturan yüksek gelirli ülkeler küresel aşırı kaynak kullanımının yüzde 74’ünden sorumlu! Bunların başında ABD (yüzde 27) ve Avrupa Birliği (yüzde 25) geliyor. G20 ülkeleri küresel karbon emisyonlarının yüzde 78’inden sorumlu. Bu ülkeler bir taraftan yoğun sera gazı salımına dayanan üretim modelleri sayesinde zenginleşirken, diğer taraftan özellikle Afrika ve Güney Asya’da bulunan az gelişmiş ülkeleri daha derinden etkileyen küresel ısınmaya yol açtılar. Küresel ısınmada sorumluluk sahibi olan ülkelerin meydana gelen zararı telafi edici adımları atmaları gerekiyor.
Dartmouth Üniversitesi’nde yapılan çalışmaya göre (National Attribution of Historical Climate Damages), salımlarıyla en fazla hasara neden olan ilk beş ülke; ABD ve Çin (1,8 trilyon dolar), Rusya (986 milyar dolar), Hindistan (809 milyar dolar) ve Brezilya (528 milyar dolar). Sadece ABD ve Çin birlikte dünyadaki iklim hasarının yaklaşık üçte birine neden oldu.
Araştırma, yıllara göre kümülatif olarak en fazla karbon salımı yapan ABD’nin 1990’dan 2014’e kadar diğer ülkelerde 1,9 trilyon dolardan fazla iklim hasarına neden olduğunu gösteriyor; bunun 310 milyar dolarını Brezilya’ya, 257 milyar dolarını Hindistan’a, 124 milyar dolarını Endonezya’ya, 104 milyar dolarını Venezuela’ya ve 74 milyar dolarını Nijerya’ya verilen hasarlar oluşturuyor.
Ağustos ayı başında Portekiz’de haftalarca süren orman yangınlarında 17 bin hektar alan kül oldu. Portekiz’de bir grup genç, aralarında Türkiye’nin de yer aldığı 32 ülkeyi iklim değişikliğiyle yeterli mücadeleyi vermemekle suçladı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dava açtı. Ülkemizde iklim değişikliğine yönelik atılan/atılmayan adımlar başka bir yazının konusu olacak.
McKinsey & Company tarafından hazırlanan “The Net-Zero Transition” raporu, 2050 yılına kadar dünyanın karbon nötr bir ekonomiye geçiş yapabilmesi için toplam 275 trilyon dolar yatırıma ihtiyaç duyulacağını öngörüyor. Sapiens, Homo Deus ve 21. Yüzyıl İçin 21 Ders kitaplarının yazarı Yuval Hoah Harrari, 17 Haziran’daki TED konuşmasında, ekibiyle yaptığı uzun soluklu incelemeler sonucunda dünya GSMH’sının yüzde 2’siyle iklim krizinin önlenebileceğini hesapladıklarını belirtiyor.
1. Senaryo:
2. Senaryo:
Yarattığımız Dünya ile 2050’de Yaşam
1 Hava o kadar kirli ve sıcak ki insanı sersemletiyor. Yılın en az 45 günü 60°C’lik ısı dalgaları hissediliyor.
2 Ormanlar, okyanuslar, bitkiler ve toprak yarattığımız emisyonun yüzde 50’sini emmiş ve artık geri kusuyor. (IPCC: 1,5°C ısınma durumunda karasal türlerin yüzde 14’ünün nesli tükenecek.)
3 Havadaki nem oranı ve deniz yüzeyi sıcaklık artışı kasırga ve fırtınaları artırdı. Sürekli sel ve ölüm haberleri geliyor. Felaketlerin yaşandığı bölgelere temiz su ve temel gıda ulaştırmak çok zorlaştı. (IPCC: 1,5°C ısınma durumunda buzulların çoğu erimiş olacak ve ek 350 milyon kişi daha su kıtlığı çekecek.)
4 İnsanlar kıyılardan naklediliyor. Göç etmek zorunda kalıyorlar. (IPCC: Bugün, 3,3-3,6 milyar insan iklim değişikliğinden en yüksek oranda etkilenecek kırılgan bölgelerde yaşıyor.)
5 Su kaynakları çok kirlendi. Sıtma, kolera, solunum yolu hastalıkları ve yetersiz beslenme kaynaklı sağlık sorunları ile mücadele devam ediyor. (IPCC: Sel riski 2030’da 15 yaş altı çocuklarda ishal sebebiyle 48.000 ölüme sebep olabilecek.)
6 Gıda üretiminde ve tedarikinde büyük sorunlar var. Denizde yaşam durdu. Avusturalya set resifi su mezarlığına döndü. (IPCC: Tropik bölgelerin kıyı şeridinde yaşayan topluluklar gıda güvenliklerini sağlayan mercan resifleri ekosistemlerini tamamen kaybedecekler.)
7 Gelir eşitsizliği hiç olmadığı kadar derin ve tehlikeli hale geldi. (IPCC: Önümüzdeki 10 yıl içinde 32-132 milyon insan iklim değişikliğine bağlı sebeplerden aşırı yoksulluk yaşayacak.)
8 Geleceğe ait endişeler çok yüksek! Psikolojik rahatsızlıklar çok arttı. (IPCC: İklim değişikliği, yüksek sıcaklıklara bağlı ölümlerin ve kalp hastalıklarının yanı sıra ruhsal bozukluklara da sebebiyet verebilecek.)
Yaratabileceğimiz Dünya ile 2050’de Yaşam
1 Emisyonları yarıya indirmeyi başardık. 1,5°C’nin altında kalan bir ısınmayı muhafaza ediyoruz.
2 Hava tertemiz, şehirlerde yürürken ormanda yürür gibiyiz. Her yer ağaçlarla donanmış. Bu tek çözüm değildi ama bize ihtiyacımız olan zamanı kazandırdı. Şirketler bağışları ve halkın desteği ile tarihteki en büyük ağaç dikme kampanyasını finanse ettiler.
3 Her boş, arsa, sokak yeniden tasarlandı, gölgeli koruya çevrildi. Her çatı, sebze, meyve, çiçek bahçeleri ile dolu. Ormanlık alanlar artık dünyanın yüzde 50’sini oluşturuyor ve tarım ağaç merkezli oldu.
4 Uçakların yakıt verimliliğini artırmak için hızlarını düşürmesi, elektrikli trenlerin tercih edilmesine sebep oluyor. Nüfusun yüzde 75’i yeni elektrikli demiryollarını kullanıyor. Fosil yakıt kullanılmıyor. Benzinli ve dizel araba yok. Bazı ülkelerde bir miktar nükleer kaldı ama her yerde yenilenebilir ve temiz enerji kullanılıyor. Yakma maliyeti olmadığı için iyice ucuzladı.
5 Evler ve binalar kendi elektriğini üretiyor, olası her yüzey güneş ışığından enerji toplayan milyonlarca nanopartikül içeren güneş boyasıyla kaplı, rüzgâr olan her noktada türbinler var.
6 Hayatın her yönünde eğilimler daha yerel. Eskiden bireysel yapılan işler artık ortaklaşa yapılıyor. Gıda hala pahalı, hane bütçesinin yüzde 30’una tekabül ediyor. Okullar, balkonlar, dikey bahçelerde meyve ve sebze üretiliyor.
7 Göçler, kanser, kalp krizi, felç gibi hastalıklar büyük oranda azaldı. Sağlıklı ve mutluyuz.
8 Haddinden fazla tüketim, rekabet ve aç gözlü çıkar ilişkilerinden eser yok. Sadece ekosistemleri kurtarmadık, insanın potansiyel gücünü ve sağduyusunu ortaya çıkardık.
Yaklaşık 4 bin sayfalık IPCC raporunun ana hatlarını sol ve sağdaki özel bölümlerde iki senaryoda ve rakamlarla aktarmaya çalıştım. Önce biraz içinizi karartacağım ama ikinci senaryo için hâlâ umut var…
İkinci senaryo ile içinize biraz su serptiğimi umut ediyorum. Bu mümkün, fakat hem ekonomik hem enerji hem ulaşım (yüzde 29 etki) hem sanayi (yüzde 25 etki) hem tarım sistemlerinde hem de tüketici alışkanlıklarında hızlı değişimlere ihtiyaç var. Öncelikli aksiyonlar verimlilik çalışmalarını içeriyor, onları yatırımlar takip ediyor. IPCC’ye göre tüketicilerin alışkanlıklarını değiştirmesi sayesinde küresel ölçekte sera gazı emisyonlarının yüzde 40 ila 70 arasında azaltılabileceği tahmin ediliyor.
Uluslararası regülasyonlar
Avrupa Yeşil Mutabakatı, AB politik ve ekonomik mekanizmalarının topyekûn harekete geçirilerek, sera gazı salımında payı olan tüm aktörlerin 2050 yılına kadar net-sıfır hedefine ulaşacak şekilde hareket etmesini sağlayacak düzenlemeleri, teşvikleri, stratejileri ve planları içeriyor. AB, “Carbon Border Adjustment Mechanism (CBAM) / Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması” sayesinde, kendi bünyesinde başlattığı büyük değişimi, kendisi ile ticaret yapan diğer ülkelere yaymak istiyor. Avrupalı şirketlerin önemli tedarikçileri arasında yer alan Türk şirketlerini ciddi bir adaptasyon süreci bekliyor.
Bu yıl ağustos ayında da Paris İklim Antlaşmasını en son imzalayan ülkeler arasında yer alan ABD Kongresinden geçen The Inflation Reduction Act (IRA) ile tarihi bir an yaşandı. IRA ülkede halihazırda devam eden temiz enerjiye adil geçişi güçlü bir şekilde desteklerken, 2030’a kadar yüzde 40 emisyon azaltımı için yapılacak yatırımlara ayrılacak 370 milyar doların ve 60 milyar doları fosil yakıt kirliliğinden etkilenen toplumlara aktarılarak çevresel adaletsizliğe de bir nebze çare olacak gibi görünüyor. Bu gelişmelerde Al Gore’un liderliğindeki ve benim de 2013’ten bu yana üyesi olduğum The Climate Reality Project’in yasa koyucularla yaptığı 150 toplantı ve politika yapıcılarla yaptığı 180 bin kez iletişim çabasının etkisi olduğu tartışılmaz.
Görünen o ki iklim krizini daha çok yazacağız, konuşacağız ama bu yazı için ayrılan kelime sayısını aştım bile. Aslında “Biz neler yapabiliriz?” sorusunu da açmak istiyordum. Şu an ne kadar kontrolümüz dışında bir fenomenin içindeymişiz gibi hissetsek de bu yazıyı okuyan herkes iklim değişikliği ile mücadele için alabileceği en az bir aksiyonu belirleyebilir. Umudu besleyen en etkili yöntemin aktivizm olduğunu unutmayalım. Bir sonraki sayıda görüşmek üzere. Sağlıkla kalın…
Kaynaklar:
IPCC 6. Değerlendirme Raporu; WRI World Resource Institute; WEF World Economic Forum Global Risks Reports; CDP Carbon Disclosure Project (Web); The Actual Cost of Preventing Climate Breakdown-TED Talks Daily Podcast Yuval Noah Harari; Kitap: Seçtiğimiz Gelecek (Christina Figueres & Tom Rivett-Carnac); Yeşil Büyüme Bültenleri (LinkedIn); Ve okuduğum onlarca rapor ve makale…