Toplumsal fayda sağlayan çalışmalar gerçekleştirebilme hayalinin tohumlarının İzmir Amerikan Kolejinde atıldığının altını çizen Simel Eşim (ACI’84), aldığı eğitim ve gerçekleştirdiği çalışmalar sayesinde bugün Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) kooperatifler ve sosyal ve dayanışma ekonomisi (SDE) konularındaki global portföyünü yönetiyor. Diğer bir ifadeyle başta kadınlar olmak üzere tüm çalışanların haklarını korumak, onların çok daha iyi koşullarda yaşayabilmelerini sağlayabilmek amacıyla sosyal ve iktisadi alanda örgütlenmelerine yönelik projeler üretip hayata geçiriyor.
Simel Hanım, geçmişe dönerek ACI günlerinizle başlasak, okula girişiniz nasıl olmuştu; ailede veya çevrenizde başka ACI’lı var mıydı?
Öncelikle, ACI’dan bu yana yaptıklarımı Connect dergisi üzerinden diğer SEV mezunlarıyla paylaşma şansını verdiğiniz için teşekkür ederim. ACI’ya girmem, biraz şans eseri olmuştu. O dönemde okulların sınavlarına tek tek giriliyordu. Ben de İngilizce ve Almanca Anadolu Lisesinin yanı sıra ACI sınavına girip kazanmıştım. Ailem Ankara’dan gelen memur bir aile olduğu için ACI’daki eğitimi fazla bilmiyorlardı. Oturduğumuz ev okula yürüme mesafesinde olduğu için ACI’yı tercih etmişlerdi büyük olasılıkla. ACI sınavı için kampüse geldiğimizde yemyeşil oluşunu ve içine serpiştirilmiş ufak ufak binaları çok sevdiğimi hatırlıyorum. Sınavın ardından, ziraat mühendisi olan annemle, kantinin orada oturup çam ağaçlarının altındaki yeşil tırtılların yaşam döngüsü hakkında konuşmuştuk. O günden bu yana ACI kampüsüne adım atar atmaz kendimi hep iyi hissetmişimdir. ACI’ın ardından Boğaziçi Üniversitesinde Kamu Yönetimi Bölümünde okudum. Mezun olmadan önce kötü bir trafik kazası geçirip epey bir zaman hastanede kaldığım için lisansüstü başvurularında geciktim. Neyse ki, Johns Hopkins Üniversitesi SAIS’in mülakatına koltuk değnekleri ve ön dişlerim olmadan yetiştim ve kabul edildim. İtalyan hükümeti bursuyla masterımı yapmak için önce Bologna’ya, sonra da üniversitenin kendi bursuyla Washington DC’ye gitme hakkı kazandım. O dönemde bana Koç Vakfından da burs alabilmem için destek olan Sağlık ve Eğitim Vakfından Yaşar Yaşer Bey’in ve eşi Gülseven Hanım’ın hakkını ödeyemem. Uluslararası ekonomi ve Ortadoğu çalışmaları masterını aldıktan sonra yine bir üniversite bursuyla bu defa da Washington DC’deki bir üniversitenin ekonomi bölümünde feminist iktisat doktorasına başladım.
Kariyerinize Dünya Bankasında başlamışsınız. Sizi özellikle sivil toplum kurumlarında ve sosyal alanlarda çalışmaya neler yönlendirdi?
Doktoramı yaptığım sırada bir yandan okuyup bir yandan da Dünya Bankasının Washington’daki ofisinde çalıştım. ACI’dan Ceyda Pazarbaşıoğlu (ACI’83) ve Yelda Güven (ACI’86) de o dönem oradaydı. Stajın ardından teknik danışmanlık yaptım ve farklı departmanlarda enformal ekonomi, kadınlar ve mikrofinans, cinsiyete duyarlı bütçeleme gibi alanlarda araştırma yapma ve deneyim edinme şansım oldu. 1994’te, Dünya Bankasının kadınların eğitim sistemine katılmasıyla ilgili bir projesi için Yemen’e giderek bir ay boyunca eğitim şansı olmamış pek çok kadınla konuştum. 1995 yılında feminist iktisat doktorası tezimin, “enformal ekonomide kadınlar” konulu saha çalışmasını yapmak için Türkiye’ye geldim. Dünya Bankasının Japon fonu tarafından finanse edilen bu saha çalışması için; Urfa, Antep, Çorum, Denizli, Muğla, Ankara ve İstanbul’da enformal ekonomide çalışan 705 kadın ve erkeğin yanı sıra ilgili birçok kurumla görüştüm. Kadın kooperatifleriyle ilk karşılaşmam ve çalışmam da bu döneme denk gelir. Eylül 2022'de kaybettiğimiz annemin de çevre, sosyal adalet ve eşitlik konularındaki duyarlılığı benim bu yönelişlerimde çok etkili olmuştur. Yine Eylül 2022'de kaybettiğimiz babam da haksızlığa karşı mücadele konusunda Donkişot'a taş çıkartacak savaşçı ruhlu bir insandı. Sosyal adalet ve insana yakışır iş konularının önemsendiği ve konuşulduğu bir ev ortamında büyümek benim için büyük bir şanstı. Annemle Fakir Baykurt, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Adalet Ağaoğlu gibi yazarları okuyup onların kitapları hakkında konuşurduk. Şiir tutkum ve Attila İlhan’ın şiirlerine düşkünlüğüm, ACI yıllarında ortaya çıkmıştır. Yine orta okul ve lise yıllarında inşaat isçilerinin çalışmalarını izleyip çalışma koşulları ve iş güvenliğiyle ilgili kafa yorduğumu hatırlıyorum. Eve temizliğe giden kadın işçilerin sosyal güvencesinin olmaması, çocuk bakım hizmetlerinin eksikliği nedeniyle kadınların evin dışında çalışma hayatlarına devam edememeleri konularında düşünürdüm. Yemek masasında babam çalışma mevzuatına ilişkin görüşlerini anlatırdı bize. Boğaziçi Üniversitesinde öğrenciyken Yılmaz Esmer hocamızın öncülüğünü yaptığı bir sosyo-ekonomik öncelikler araştırmasına, sınıf arkadaşım Ümit Türüdü (ACI’84) ile birlikte anketör olarak katılmıştık ve o çalışmayı çok sevmiştim. Bunun ileride ne yapmak istediğime karar vermemde katkısı oldu. Nitekim doktoramı bitirdikten sonra Washington’da Uluslararası Kadın Araştırmaları Merkezinde (ICRW) altı yıl boyunca ekonomist olarak sahada çalışmaya yöneldim. Hindistan’da, Bangladeş’te, Filipinler’de, Güney Afrika’da, Tanzanya ve Nijerya’da eylem araştırmaları yapıp sivil toplum kurumlarıyla çalıştım. Bu dönemde Enformal Ekonomideki Kadınların Küresel Örgütünün (WIEGO) de üyesi oldum ve araştırmalarına katıldım. Bu çerçevede Türkiye de ev eksenli çalışan kadınların kooperatifleşmesi konusunda girişimlerine destek verdim. 30 yıldır emek verdiğim bu alanda araştırma ve etkinlikleri olan WIEGO’ya bu yıl Yönetim Kurulu Üyesi seçildim.
18 yılı aşkın bir süredir ILO’da çalıştığınızı görüyoruz. Bu kurumla ilişkiniz nasıl başladı, buradaki çalışmalarınızdan kısaca bahsedebilir misiniz?
1919’da kurulan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO); insan haklarının, sosyal adaletin ve çalışma haklarının iyileştirilmesi için çalışan bir Birleşmiş Milletler (BM) ihtisas kuruluşu. Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı karışıklık sonucu ortaya çıkan ve üç çeyrek asır süren değişim kargaşasıyla yoğurulan ILO, evrensel ve sürekli barışın ancak sosyal adaletle sağlanabileceğini savunan bir temel ilke üzerine kurulmuş. İnsan haklarına saygı... Yeterli yaşam standartları... İnsanca çalışma koşulları... İstihdam olanakları... Ekonomik güvence... Bunlar ILO’nun her yerde çalışanlara sağlamaya çaba gösterdiği sosyal adaletin temel unsurları. Uluslararası Çalışma Örgütü, sözleşmeler ve tavsiye kararları yoluyla, çalışma hayatına ilişkin temel haklar, örgütlenme özgürlüğü, toplu pazarlık, zorla çalıştırmanın engellenmesi, fırsat ve muamele eşitliği gibi çalışmaya ilişkin tüm konuları düzenleyici uluslararası çalışma standartları oluşturuyor. Türkiye de ILO’ya 1932 yılında üye olmuş ve ILO Ankara Ofisi 1976 yılında açılmış. ILO’yu Türkiye’de temsil etmeyi, Türkiye’de uluslararası çalışma standartlarının uygulanmasını izlemeyi, teknik işbirliği program ve projelerini uygulamayı, Türkiye hakkında veri toplamayı ve toplanan verileri değerlendirmeyi ve Enformasyon Merkezi aracılığıyla kamuoyuna ILO yayın, belge ve dokümanları sunmayı, yayın satış programını yürütmeyi hedefliyor. Ben ICRW ve WIEGO ile çalıştığım yıllarda pek çok girişimde ILO ile işbirliği yapmıştım aslında. Ama ILO ile direkt ilişkim 2004 yılında Beyrut’taki ILO Arap Ülkeleri Bölge Ofisinde Çalışma Yaşamında Cinsiyet Eşitliği ve Kadın İşçilerin Hakları konusunda Kıdemli Bölge Uzmanı olarak görev yapmamla başladı. Sekiz yıl boyunca Lübnan, Ürdün, Suriye, Irak, Yemen gibi ülkelerde göçmen kadın temizlik işçilerinin hakları, kırsalda kadın kooperatiflerinin desteklenmesi, genç kızların iş gücüne daha iyi entegrasyonu için mesleki beceriler edinmeleri, mültecilere yönelik projelerde cinsiyet eşitliğinin gözetilmesi gibi alanlarda çalıştım.
Son yıllarda “Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi (SDE)” alanında ILO’da liderlik yapıyorsunuz. Bu kavram nasıl doğdu, neleri kapsıyor ve kooperatiflerin ötesinde neyi ifade ediyor?
Son 10 yıldır Cenevre’de ILO’nun kooperatifler ve sosyal ve dayanışma ekonomisi (SDE) konularındaki global portföyünü yönetiyorum. Yöneticisi olduğum ILO’nun Kooperatifler Ünitesi, 102 yıldır dünya kooperatifçilik hareketine güçlü destek veriyor. Gerek doktora tezimdeki saha çalışmalarım sırasında, gerekse ICRW, WIEGO, ILO Bölge Ofisi günlerimde zaten sürekli olarak dayanışma ekonomisinin parçası olan kurumlarla yakından çalışıyordum. Şimdi de BM bünyesinde bu alanın daha iyi anlaşılması için BM Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi Görev Gücü (UNTFSSE) gibi pek çok girişime imza atma şansım oluyor. Son olarak Mart 2021’de ILO’nun 341. Yönetim Kurulu, 2022’deki 110. Uluslararası Çalışma Konferansı Oturumunun gündemine, genel tartışma için insana yakışır iş ve SDE ile ilgili bir madde konulmasına karar verdi. Bu genel tartışma, ILO’da SDE’nin ilk kapsamlı tartışması olduğu gibi BM sisteminde de SDE’nin gelişme potansiyeli konusunda yapılan ilk üst düzey tartışma oldu. Ben bu “İnsana yakışır iş ve sosyal ve dayanışma ekonomisi” hakkındaki genel tartışmada lider uzman olarak görev aldım; bu genel tartışmanın kaynağı olan raporu hazırladım. Konferans, 10 Haziran’da, bu Genel Tartışma Komitesinin insana yakışır iş ve SDE’ye ilişkin karar ve sonuçlarını kabul etti. Aslında SDE terimi evrensel olarak tanınmış değil. SDE ile yakından ilişkili diğer terimler dünyanın farklı yerlerinde kullanılıyor: “Sosyal ekonomi”, “üçüncü sektör”, “sosyal girişim”, “kâr amacı gütmeyen sektör”, “dayanışma ekonomisi”, “alternatif ekonomi” ve “halk ekonomisi”. Farklı terimler geleneklerin çeşitliliğini temsil ediyor. Bağlama göre “sosyal ve dayanışma ekonomisi” kavramıyla aynı anlamda kullanılabilirler veya atıflarında ve çağrışımlarında çeşitli ölçülerde farklılık gösterebilirler. “Sosyal ve dayanışma ekonomisi” kavramı ve çeşitli versiyonları evrensel olarak kabul edilmiş olmasa da küresel dayanışma ve karşılıklılık temelli kendi kendine yardım girişimleri her zaman var olmuş. Bazı bölgeler, özellikle Latin Amerika, Güney Avrupa ve Batı Afrika’nın zengin ve çeşitli bir SDE tarihi var. Buralarda dayanışma temelli uygulamaların geçmişi modern devletin kuruluşunun öncesine uzanır.
Önemli değişimler ve sorunlar içindeki günümüz dünyasının geleceği için “sosyal ve dayanışma ekonomisi” neden bu kadar önemli?
SDE ve onun parçası olan örgütsel formlar yeni bir olgu değillerse de 21. yüzyılın başından bu yana siyasi önemleri ve görünürlükleri ciddi ölçüde arttı. SDE, Covid-19 salgını sırasında üyeleri, kullanıcıları ve toplulukları için istihdam yaratma, istihdamı koruma ve hizmet sağlamada üstlendiği rolle daha çok tanınırlık kazandı. Yeni işletme modellerine yönelik çağrıların çoğaldığı bir zamanda SDE kapsayıcılığı, sürdürülebilirliği ve dayanıklılığı besleyen bir girişimcilik modeli için temel oluşturabilir. Sağlam bir SDE; dengeli, kapsayıcı, dayanıklı ve sürdürülebilir ekonomiler ve toplumlara katkıda bulunabilir.
Son olarak, İzmir Amerikan Kolejinin kariyerinize ve hayatınıza katkıları nelerdir?
ACI’da aldığımız özgür düşünceye, topluma hizmete endeksli eğitim anlayışının benim hayatımda elbette çok etkisi olmuştur. İngilizce edebiyat derslerimizde William Golding, John Knowles ve Langston Hughes’un eserlerini okuyup raporlar, sunuşlar, piyesler hazırladığımızı ve yaratıcılığımızı nasıl aktive ettiğimizi heyecanla hatırlıyorum. Değerli tarih hocamız rahmetli Yaşar Hanım’ı buradan sevgiyle ve saygıyla anıyorum; onun bizi daha derin ve eleştirel düşünmeye nasıl teşvik ettiğini sanki dünmüş gibi hatırlıyorum. Türkçe edebiyat hocamız Hatice Bulut ile dersler dışında yaptığımız sohbetler benim sosyal bilincimin yükselmesine büyük katkıda bulunan deneyimlerdi. İzmir Amerikan Koleji yıllarında Kültür Kolunda aktif rol oynadım, İngilizce ve Türkçe tiyatro kulüpleriyle sahneye çıktım. Biraz halk oyunları da yaptım. Bu aktivitelerden de tahmin edilebileceği üzere ACI ile ilişkimde amfi tiyatro ve oditoryum öne çıkan mekânlardı. Sahnede kendi yazıp hazırladığım programları sunmayı ve sahneye koymak için ekip oluşturmayı çok sevdim. Bunun yanı sıra bir de kütüphanede zaman geçirmeyi çok severdim ACI yıllarında. Kütüphanenin arka ofisinin duvarlarındaki raflarda eski National Geographic dergilerinin durduğunu hatırlıyorum. İzin alıp onları eve götürür sonra okuyup geri getirirdim. O dergi sayfalarında gördüğüm mekânları, insanları, yaşamları ve onlarla tanışmayı, konuşmayı, ihtiyaçlarına onlarla beraber hal çare bulmayı hayal ettiğimi hatırlıyorum. Çalışma hayatına atılıp da Asya’da, Afrika’da, Güney Amerika’da enformal ekonomide ve kırsal ekonomide kadın hakları, göçmen işçi hakları, kooperatifçiliği ve dayanışma ekonomisini geliştirme çalışmaları yapmamda ACI’daki yıllarımda kurduğum bu hayallerin büyük payı olduğunu düşünüyorum. Bana SEV okulları mezunlarının dergisi Connect için bu soruları yönelttiğiniz ve ACI’dan bu yana hikâyemi paylaşma şansını verdiğiniz için size tekrar teşekkür ederim.
“Gerek doktora tezimdeki saha çalışmalarım sırasında, gerekse ICRW, WIEGO, ILO Bölge Ofisi günlerimde zaten sürekli olarak dayanışma ekonomisinin parçası olan kurumlarla yakından çalışıyordum. Şimdi de BM bünyesinde bu alanın daha iyi anlaşılması için BM Sosyal ve Dayanışma Ekonomisi Görev Gücü (UNTFSSE) gibi pek çok girişime imza atma şansım oluyor.”
SDE MODELİ İÇİN TÜRKİYE’NİN POTANSİYELİ YÜKSEK
Türkiye sosyal ve dayanışma ekonomisi çerçevesinde nasıl bir seviyede?
Ülkemizde artan işsizlik, geçim sıkıntısı, sağlık sorunları, sosyal hizmetlerdeki engeller, dezavantajlı gruplara yönelik eşitsizlikler, artan enerji ihtiyaçları gibi birçok sorunun çözümü için kooperatifler ve daha geniş anlamıyla SDE bir çözüm modeli olabilir. Nitekim Türkiye’de ülke çapında yeni nesil kooperatiflere, sosyal girişimlere ve geniş kapsamda sosyal ve dayanışma ekonomisi girişimlerine yönelik artan ilgi ve ivme var. Son yıllarda çok sayıda kadın kooperatifi, gençlik kooperatifi, eğitim kooperatifi, yenilenebilir enerji kooperatifi, bakım kooperatifi ve sosyal kooperatifler gibi birçok kooperatif kuruldu. Başta bakanlıklar, üniversiteler ve araştırma kurumları olmak üzere ilgili kuruluşlar kooperatifçilik eğitimleri ve projelerine daha çok yer vermeye başladılar. ILO'nun kooperatif istatistikleriyle ilgili bir girişimine katılan beş ülke arasında Türkiye’de var. ILO Ankara Ofisi de mültecilerle ilgili projelerinde kooperatif oluşumlarına destek veriyor. Bu çalışmalarda ülkede kooperatif eğitimi üzerine çalışan Genç İşi Kooperatifi gibi kooperatiflerle de iş birliği yapıyor. Muğla Üniversitesinde Aylin Köne’nin önderliğinde çalışan sosyal ekonomi platformu bu alana ilgi duyanlar için önemli bir bilgi kaynağı. (https://sosyalekonomi.org)