Derya Toros (ACI’09) arkadaşlarıyla kurdukları Birleşmiş Eller Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği ile depremzedelere tırlarla yardım ulaştıran mezunlarımızdan biri. Afet sonrasında da çocukların eğitimi ve desteklenmesi için çalışmalarını sürdürdüklerini belirten Derya Toros, "Gnüllü dostlarımla birlikte, el ele verip örgütlendiğimiz bu deprem sürecinde, bireysel etki edebileceğimden katbekat büyük şeyler yapabildiğimizi gördükçe dayanışmanın gücünü bir kez daha hissettim" diyor.
Kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
İzmir Amerikan Kolejinden 2009’da mezun olduktan sonra, Bahçeşehir Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümünü tamamladım. Ortağım Çetin Dalva ile birlikte 2019 yılında firmamız Toros and Partners’ı kurduk. Hızlı ve köklü büyüyerek ilerliyoruz ve ofis, otel, konut, yeme-içme, fabrika, eğitim gibi farklı alanlarda özel ve kurumsal projelere imza atıyoruz.
6 Şubat depremini ilk duyduğunuzda neler hissettiniz? Bir mimar olarak, bu büyük yıkım sizi nasıl etkiledi?
Hepimiz gibi beni de derinden sarstı. İlk duyduğum an bu denli bir yıkım ve kayıp olduğunu tahmin dahi edememiştim. Ne yazık ki; cehaletin, bilinçsizliğin çok büyük bir bedeli var ve bu yıkım, yaşam amaçlarımı tekrar hatırlamama vesile oldu. İnsanların yaşam, çalışma, sosyal alanlarını tasarladığımız mesleğimde; bizlere düşen görevler ve bununla birlikte sosyal sorumluluk projeleri konusunda yapılması gerekenler üzerine, uzun süredir derinlemesine düşünüyor ve fikir geliştirmeye çabalıyorum...
Birleşmiş Eller adlı bir sivil toplum hareketinde yer alıyorsunuz. Dernekteki çalışmalarınızdan kısaca söz edebilir misiniz?
Derneğimizi çok yakın dostlarımla birlikte, tamamen gönüllülük esaslı bir temel üzerine kurduk. Her birimiz, iş hayatında aktif ve yoğun kişileriz, ancak her zaman derneğimiz için vakit ayırıp projeler geliştiriyor ve gerçekleştiriyoruz. Yaşama birçok şey borçluyuz ve bu bilinç küçük yaşta öğrendiğim bir şeydi. İyiliğin, paylaşmanın değerli olduğu öğretilen bir ailede büyüdüm. Çok şanslıyım ki, lisemiz İzmir Amerikan Kolejinde ise, sizlerin de bildiği gibi mottomuz “Enter to Learn, Depart to Serve” idi. Arkadaşlarımla beraber, 2019 yılında Birleşmiş Eller Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Derneğini kurduk. Bugüne kadar yaptığımız projelerden bazıları; öğrencilere burs, Doğu'daki okullara bot-mont desteği, ailelere geçim desteği, erzak kolisi desteği, deprem bölgesi temel ihtiyaçlar ve eğitim alanları, sokak hayvanları için mama ve tedavi, devlet koruması altında bulunan 11-17 yaş arasındaki kız çocukları için düzenlediğimiz motivasyon ve ilham projeleri oldu.
"Gönüllü olarak yapılan örgütlenmeler, deprem gerçeğinde deneyimlemiş olduğumuz gibi, toplumsal birlik ve dayanışma duygusunu oldukça güçlendirir. Yaşadığımız süreçteki gibi felaketlerde; insanlar birbirlerine destek oldukça, yaşam amaçlarını ve birliği hatırlar, bundan mutlu olurlar. Dolayısıyla toplumsal bir örgütle birlikte, bireysel olandan daha büyük destekler yapabilme kapasitesine de sahip olursunuz, fayda arttıkça yaşamlarımızın anlamı da artar. Bir + Bir = Üç ediyor."
Deprem bölgesine yönelik neler yaptınız?
Depremin ilk gününden itibaren, deprem bölgesinde bulunan ve giden arkadaşlarımız koordineli bir şekilde ilerleyerek gerçek ihtiyaçları tespit ettik ve bilinçli yardım yapabilmeyi amaçladık. Bilinçli yapılmayan hiçbir şeyin doğru sonuca ulaşmayacağını, bilakis kötülük olacağını bilerek, her adımımızda israfa sebep olmadan, doğru kişilere desteklerimizin gittiğinden emin olmak için çok büyük çaba sarf ettik. Depremin ilk günlerinden itibaren, bağışçılarımızdan gelen destekler vesilesiyle, gece gündüz çalışan gönüllülerimizle ilk başta temel ihtiyaçlar (içme suyu, erzak-ilaç-battaniye ve temiz giyecek desteği), çadır, konteyner desteklerinde bulunduk. Ardından ise derneğimizden Andaç Dalva ve Fulya Sakarya önderliğinde eğitim alanına yönelmeyi tercih ettik. Konteynerleri ve tüm iç mekân ihtiyaçlarıyla beraber, resim atölyeleri, sınıflar ve bir kitap kafe kurduk. Bunları üniversite giriş sınavlarına hazırlanan öğrenciler için yaptık ki, eğitime ara vermesinler, sınavda başarılı olabilsinler istedik. 50 öğrenciyi ise Hatay’dan İstanbul’a getirip, üniversite gezileri düzenledik, Mümin Sekman gibi ilham veren isimler ve başarılı girişimciler öğrencilere özel bir seminer verdi, ardından AKM’de tiyatroya götürdük. Teknofest’e katılımlarını sağladık. Bu etkinliği her ay farklı öğrencilerle yapmaya devam edeceğiz. Yardımlaşma ve dayanışmayı bilinçli olarak, mikro etkilerini de önemseyerek yapmaya çabalıyoruz. Bizler yalnızca maddi destekte bulunmuyoruz, maddi desteklerle beraber mümkün olabildiğince destek sağlayabildiğimiz aile ve öğrencilerle birebir temas hâlinde olarak, onlara yaşamda umudun var olduğunu hatırlatıyor ve onlara güç vererek ilerlemeyi tercih ediyoruz.
Bir sivil toplum hareketi içinde yer alıp örgütlü olarak ihtiyaç sahiplerine ulaştınız. Herhangi bir afet sırasında veya sonrasında, gönüllülerin örgütlü olarak hareket etmesinin sağladığı avantajlar hakkında neler söylemek istersiniz?
Gönüllü olarak yapılan örgütlenmeler, deprem gerçeğinde deneyimlemiş olduğumuz gibi, toplumsal birlik ve dayanışma duygusunu oldukça güçlendirir. Yaşadığımız süreçteki gibi felaketlerde; insanlar birbirlerine destek oldukça, yaşam amaçlarını ve birliği hatırlar, bundan mutlu olurlar. Dolayısıyla toplumsal bir örgütle birlikte, bireysel olandan daha büyük destekler yapabilme kapasitesine de sahip olursunuz, fayda arttıkça yaşamlarımızın anlamı da artar. Bir + Bir = Üç ediyor. Ben şahsen, gönüllü dostlarımla el ele verip örgütlendiğimiz deprem sürecinde, bireysel etki edebileceğimden katbekat büyük şeyler yapabildiğimizi gördükçe el ele olmanın etkisini bir kez daha hissettim. “Yalnız kuş yuva yapmaz, yalnız taş duvar olmaz” der büyüklerimiz, bazı konularda bir topluluğun yapacağını, tek başına yapamazsın. Toplumsal fayda yaratan konular için de bu böyle, birlik olunca fayda yaratma gücün artıyor...
İzmir Amerikan Kolejindeki eğitiminizin topluma hizmet ve dayanışma kültürünüzün oluşmasında nasıl bir rolü var?
Belirttiğim gibi “Enter to Learn, Depart to Serve” felsefesiyle, okuldaki eğitimimiz kapsamında yer alan, sosyal sorumlulukla aktif olarak ilgilenmemizi sağlayan sosyal kulüplerimiz, bana çok şey katmıştı. Bu kulüplerin vasıtasıyla; örneğin huzurevi kulübünde olup yaşlılarımızı mutlu etmenin önemini deneyimlemek, kardeş okullarla dayanışma içerisinde olup paylaşmanın anlamını hissetmek de çok değerli oldu benim için. Şunu söyleyebilirim ki, ailemden aldığım paylaşma bilinciyle beraber, lisemde de topluma hizmetin önemini öğrendim. Bu bilinçle büyümek büyük bir şans. Bu dünyada sadece tüketip, kendi hayatımızı mükemmel bir şekilde inşa edip, bir gün bu dünyadan gitmek, bana göre boşa yaşanmış bir hayat olur. Her gün, “Bugün yaşama hizmet için ne yaptım?” diye sorguluyorum. O gün yerden bir çöpü alıp çöpe attıysam dahi, bütünün hayrı için dünyamıza bir şey yapmış hissediyorum. Bu bilinci deneyimleyebildiğim için hayata karşı minnettarım, ancak bunlar henüz küçük değişimler... Daha büyük etkilerde bulunabileceğimiz günlerin olmasını da umut ediyorum.